Nevşehir Tarihi Nevşehir Resimleri
NEVŞEHİR'İN TARİHİ YERLERİ
Eski Eserler
Camiiler
Kurşunlu Camii:
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1726 tarihinde yaptırılmıştır. Üç kapısı bulunan kademeli bir avlu içinde yer alır. Önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri vardır. 44 m. yükseklikteki minaresi sağ taraftadır. Camiinin porteli iki yanında mihrabiyeler bulunan sivri bir niş içindedir. İç kısımda ana mekânın üzerini, tromplara oturan 16,65 m. çapında tek bir kubbe örter. Tromp kemerleri, duvara bitişik oluklu yarım sütunlara oturur. Bunları dışarıdan destekleyen payandaların arkada bulunanlarının üzerinde kubbeli sekizgen kuleler yer alır. Büyük kubbe kasnağının etrafında da yine kubbeli ve sekizgen sekiz kule vardır. İç kısımda kubbe ve tromplar kalem işi dekorlarla süslenmiştir. Mihrap ve minber beyaz mermerden yapılmıştır.
Ahşap kapaklı, basık kemerli giriş kapısı hem içte, hem de cephede sivri kemerli birer niş içinde yerleştirilmiştir. Cephede mermer profillerden oluşan bir çerçeve içine alınan giriş kapısı nişinin yanlarında birer küçük niş bulunmaktadır. Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan minarenin kare planlı kaidesi yapının kütlesinden dışarıya taşar. Son cemaat yerinden basık kemerli bir kapıyla çıkılan tek şerefeli minare kesme taş örgülüdür. Kaide kısmı beden duvarlarının üst kotuna kadar yükselir. Narin gövdesi ve şerefesi onaltıgen plana sahiptir ve üzerinde sivri, kurşun kaplı bir külah bulunur. Şerefenin iç bükey kıvrımlarından oluşan barok bir plan şeması vardır. Bezeme bölümünde daha detaylı olarak ele alacağımız minare şerefesinin altındaki ampir üsluptaki bezeme minarenin 19. yüzyılda tamir edilmiş ve şerefesinin yeniden yapılmış olduğuna işaret eder.
Caminin kuzey cephesinde simetriyi sağlamak amacıyla yapının kuzeybatı köşesinde de minare kaidesi kadar yapı kütlesinden dışarıya taşan bir duvar parçası inşa edilmiştir. Üzerinde caminin alt sıra pencerelerinin bir eşi açılmış olan bu duvar parçası minare kaidesiyle aynı yükseklikte, yani son cemaat yeri kubbe eteği yüksekliğindedir.
Kaya camii:
Damat İbrahim Paşa’nın ilimizde ilk yaptırdığı camiidir. Kare planlı ve tek kubbelidir. Önünde üç ölümlü bir son cemaat yeri vardır. Son cemaat yeri bölümlerinin üzeri küçük birer kubbe ile örtülmüştür. Minaresi Kuzey-Batı köşesindedir. Cami kesme taştan bir yapı olup, dikdörtgen planlı bir avlu içerisinde yer almaktadır. Avlu kapısının kilit taşı, kemer köşe dolgularında lale ve yıldız motifleri dikkati çekmektedir. İbadet mekânı pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Cami içerisinde dikkati çeken bir bezemeye rastlanmamıştır. Giriş ekseninde bulunan mihrap bezemesiz olmasına rağmen mukarnaslı bir bordürle çerçeve içerisine alınmıştır. Mermer minber korkuluklarında ise baklava dilimleri, merdiven kapısı üzerinde de rozet motifleri görülmektedir.
Kara Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVIII. Yüzyıl eseridir. Taş yapı, tek kubbeli olarak yapılan caminin son cemaat mahallinin üzeri üç küçük kubbe ile örtülüdür. Doğu kısmında kayadan oyma bir bölüm bulunmakta ve şu an kullanılmamaktadır. Cuma camisi olarak yapılan cami daha sonra çevresine yerleşen halkın çoğalmasıyla beş vakit namaz kılınmaya başlamıştır. Caminin küçük bir avlusu bulunmaktadır. Avlu kapısının üzerinde ve giriş kapısının üzerinde birer kitabe bulunmaktadır.
Caminin minaresinin aleminin alt kısmında benzeri olmayan bir süsleme yapılmıştır. Bu da minareye ayrı bir özellik katmaktadır. Camide Sakal-ı Şerif bulunmaktadır. Ayrıca Müze Müdürlüğünce envanteri çıkartılan 24 adet etnografik değere haiz teberrükat eşyası 2005 yılı içerisinde Kayseri Vakıflar bölge Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Ayrıca camide bulunan Sakal-ı Şerif belli zamanlarda ziyarete açılmaktadır.
Hacı Ali Camii:
Uçhisar kasabasındadır. Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıla aittir.
Büyük Camii (Camii Kebir)
Nevşehir iline bağlı Nar kasabasındadır. 1728 yılında yapılmıştır.
Alaaddin Camii:
Selçuklular devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. I. Alaaddin Keykubat zamanında yapılmıştır. Dış duvarlar kesme taştan, mihrap basit bir nişten, minber tahtadandır. Batı kısmı XVI. yüzyılda Hacı Mehmet tarafından ilave edilmiştir. 1950 yılında minaresi yapılmıştır. 1963-1964 yılında onarım görmüş Selçuklu devrine ait hiçbir iz kalmamıştır.
Yer altı Camii (Camii Kebir)
Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. Yeraltında inşa edilmiştir. Ortasındaki giriş kapısının sağında mihrap solunda da minber vardır. Cami kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekânına toprak zeminden merdivenle aşağıya inilerek ulaşılmaktadır. Bu yüzden de camiye Yeraltı Camisi ismi verilmiştir. Caminin güneyde olan girişi dışarıya doğru çıkıntılı olup, iki yanına birer mihrap nişi yerleştirilmiştir. İbadet mekânı içten tonozlu, dıştan da düz toprak damlıdır. Giriş ekseninin karşısında olan mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup, bezeme yönünden bir özellik taşımamaktadır.
Yapıya sonradan eklenen minber oldukça kaba bir görünümde ve herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresinin de geç dönemlerde buraya eklendiği sanılmaktadır.
Mehtap Kadın Camii:
Göynük kasabasındadır. Osmanlı devri eseri olup 1275 tarihinde yapıldığı kitabesinde yazılıdır. Son yıllarda onarım görmüş süslemeleri kapanmıştır.
Karavezir Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. I. Abdülhamit devrinde Silahtar Seyit Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerinde barok üslupta mermer bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabenin üzerinde, yeşil zemin üzerine altın yaldızla işlenmiş madalyon şeklinde Sultan I.Abdülhamit’in tuğrası yer almaktadır.
Kitabe:
“Şahı-Şahani Hamidi Şeyh Sadr-ı Zişan-ı Silahtar Paşa, hayr-ı niyetiyle razı-i Hak içün, kıldı bu cami pür nuribina, sıdkile aşafı alişane, beş vakitte idelim hayr ve dua, tam tarih-i itmamın da oldu bir beyt ile lüfti göya, kıldı bu camii ehya-e lillah-i sahibi Sadr Mehmed Paşa 1193.”
İki renk kesme taştan inşa edilmiş büyük ve tek kubbeli, tek şerefeli bir minaresi vardır. Minberi renkli taşlardan ve Hacı Bektaş mermerlerinden yapılmıştır. Giriş kapısının üzerindeki üç kitabede 1777 de Karavezir Seyit Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Avlusunda bir şadırvan vardır. 1960 yılında onarım görmüştür. İbadet mekânı kare planlı olup, üzeri dört büyük kemer üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Ana mekândan sivri bir kemerle ayrılan mihrap önü ise aynalı bir tonozla örtülmüştür. Mihrap yedi köşeli bir niş şeklinde olup, istiridye motifleri ile tamamlanmıştır. Mihrap nişinin yedi yüzü mermer sütunlarla birbirlerinden ayrılmış ayrıca mihrabın iki yanına da birer süs sütuncuğu yerleştirilmiştir. İbadet mekânı on pencere ile aydınlatılmıştır.
Aşçıbaşı Ahmetoğlu Süleyman Ağa Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. I. Mahmut devrinde Aşçıbaşı Süleyman Ağa tarafından 1731 yılında yaptırıldığı kitabesinde yazılıdır. Düzgün kesme taştan inşa edilen camiinin basit bir niş şeklinde mihrabı vardır.
Taç Camii:
Tuz köyündedir. Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir.
Kızılkaya Camii:
Kızılkaya köyündedir. Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir.
Ovaören Camii:
Ovaören köyündedir. Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir.
Cuma Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVI. yüzyıl eseridir. Yavuz Sultan Selim zamanında Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Kare planlı bir camiidir. Dışarıdan merdivenle çıkılan sembolik bir minaresi vardır.
Hacıbektaş Tekkesi Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVI. yüzyıl eseridir. II. Mahmut’un 1826'da Yeniçeri Ocağı'nı kaldırıp, Alevi-Bektaşi Tekkelerini kapatarak, Hacıbektaş'a Nakşibendî Şeyhi atadıktan sonra 1834 yılında yapılmıştır. Fakat buraya gelen Nakşî şeyhleri daima Bektaşi olmuşlardır. Bunlardan birisi Yahya efendidir. Nakşî şeyhi Said Efendi de, Sivaslı Nebi Dedebaba zamanında, dergâha gelişinden altı ay sonra Bektaşi olmuştur.
MİHMAN EVİ (Konuk Evi):Eskiden tekkeye gelen misafirlerin ağırlandığı yer olarak kullanılmıştır. Mihman Evi iki odalıdır. Birinci oda dikdörtgen biçiminde, olup yüksek küçük pencereleri, gömme dolapları ve bir ocağı bulunmaktadır. İkinci oda girişin sağında tek penceresi ve ocağı bulunan bir odadır. Bugün müze deposu olarak kullanılmaktadır.
Ulu Camii:
Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyılda yaptırılmıştır. Karaman oğullarından İbrahim Bey tarafından yaptırılan onarım sırasında bir de minare ilave edilmiştir.
Karamanoğlu Camii:
Osmanlı devri eseri olup XIV. Yüzyıla aittir. Karaman oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır.
Taşkınpaşa Camii:
Taşkınpaşa köyündedir. Selçuklular devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir. Anadolu beylerinden Hamit oğullarından Kara Mahmut Taşkınpaşa tarafından yaptırılmıştır. Minber ve mihrabı Ankara Etnografya müzesindedir. Bugün beyaz badana ile boyanması nedeniyle çirkinleştirilmiş portali geometrik bezeli bordürlerle süslüdür. Kesme taştan inşa edilmiş camii, kıble yönünde 3 nefli, on bir tonozla örtülüdür. Kemerler mermer başlıklı payeler üzerine oturur. Caminin üzeri ise düz toprak damdır. Cevizden kakma tekniğinde yapılmış ahşap mihrabı bugüne kadar kalabilmiş önemli bir örnektir. Mihrabın etrafındaki iki sıra bordür arabesk süsleme ve ayetlerle süslenmiştir.
Reşadiye Camii:
Aksalur kasabasındadır. Osmanlı devrinin son eserlerinden olup 1919 da Şeyhülislam Hayri Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Medreseler
Damat İbrahim Paşa Medresesi:
Medrese dikdörtgen planlıdır. Avlu kubbeli revaklarla çevrilidir. Kuzey-Doğu köşesinde medresenin dershane kısmı yer alır. Üzeri 7,60 m. çapında pandantifli bir kubbeyle örtülüdür. Kubbe içi ve pandantifler kalem işi tekniğiyle süslenmiştir. Külliyenin kütüphanesi olan bu kısım bugün şehir kitaplığıdır. Medresede, içlerinde ocak ve dolap nişleri olan 17 talebe hücresi vardır.
Gülşehir Karavezir Medresesi:
Osmanlı devrine ait olup 1778 de Karavezir Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Düzgün kesme taşlardan yapılan bina L şeklinde inşa edilmiştir. Giriş kapısı üzerinde 1778 yılında yapıldığına dair 4 satırlık bir mermer kitabesi vardır. Kütüphane olarak kullanılmaktadır.
Ürgüp Yahya Efendi Medresesi
XV. yüzyıl Osmanlı eseridir. Halen cami olarak kullanılmaktadır.
Taşkınpaşa Medresesi
Ürgüp-Soğanlı yolu kenarında, Ürgüp'ün 20 km. güneyindeki Damsa (Taşkınpaşa) köyündedir.
Üst örtüsü tamamen yıkılmış olmasına karşın girişin hemen solundaki merdivenlerden en az iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Batı taraftaki portalinde görülen zengin taş işçiliği klasik Selçuklu üslubundadır. Portal, tamamen geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür. Girişin üstünde yer alması gereken kitabesi kayıptır. Basık kemerli girişin hemen sağında medresenin mescidi bulunur. Mihrabı portalde olduğu gibi zengin bitkisel motiflerle süslüdür. Üst kısım palmet dizileri, çift sıra bordürü ise bitkisel motiflerle bezelidir. Dikdörtgen planlı üzeri açık avlunun etrafında birbirinden bağımsız mekânlar yer alır.
Türbeler
Nevşehir Hasan Dede Türbesi
Osmanlı devri eseri olup XVIII. yüzyıla aittir. Tek kubbeli küçük bir türbedir. Restore edilmiş ve etrafı çiçeklik haline getirilmiştir.
Hacıbektaş – Hacıbektaş-i Veli Türbesi:
Külliyesi içinde meydanın sağındadır. Klasik Selçuklu devri kümbetleri tipindedir. Türbenin kapısı mermer işlemeli ve bir mihraba benzer. Kapının önüne Huzur-u Pir denilir. Türbede Hacıbektaş’ın üzeri işlemeli puşidilerle örtülü yüksek bir sandukası bulunmaktadır.
Hacıbektaş – Balım Sultan Türbesi:
Dergâh külliyesinde üçüncü avlunun güneyindedir. Piramit külahlı klasik kümbetler şeklinde türbenin önünde üç kemerli bir eyvan vardır. Eyvandan küçük bir kapı ile Balım Sultan’ın sandukasının bulunduğu odaya girilir. Buradaki ikinci sanduka Balım Sultan’ın kardeşi Kalender Mürsel Bali’ye aittir.
Türbe kesme taştan, içerisi kare planlı, dışı sekizgen gövdeli olup üzeri sekizgen taş bir külahla örtülmüştür. Külahın ucundaki alem gökyüzüne doğru uçan bir güvercin şeklindedir. Türbenin girişinde kalın taş duvarlar arasına iki sütunlu, yuvarlak kenarlı bir giriş eklenmiştir. Türbenin içerisinde kollarında ejder ve buket taşıyan güvercin heykellerinin bulunduğu büyük bir şamdan ile küçük şamdanlar ve levhalar bulunmaktadır. Ayrıca türbenin kuzeyindeki bir niş içerisinde de Balım Sultan’ın kardeşi Şah Kalender’in mezarı vardır.
Hacıbektaş – Güvenç Abdal Türbesi:
XIV. yüzyılın eserlerindendir. Külliyenin Kırklar Meydanı’nın batısındaki sekiden Güvenç Abdal Türbesi’ne geçilmektedir. Yapıdan bağımsız bir durumda olan türbe kemerli bir tonoz ile örtülmüştür. Türbe içerisinde üç sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalar Güvenç Abdal, kızı ve hizmetçisine aittir. Güvenç Abdal ile ilgili yaşam öyküsü Hacı Bektaşi Veli Velâyetnamesi’nde anlatılmaktadır
Hacıbektaş – Bektaş Efendi Türbesi:
Şehrin güneyindedir. Piramit külahlıdır. Türbe kesme taştan yapılmış olup, Balım Sultan Türbesi ile aynı işçiliği göstermektedir. Türbenin önünde dikdörtgen planlı kesme taştan, üzeri kırma çatılı bir giriş bölümü bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde Hacı Bektaşi Veli’nin soyundan Çelebi Cemaleddin Efendi’nin 1904-1906 tarihli onarım kitabesi vardır.
Hacıbektaş – Kadıncık Ana Türbesi:
Şehrin kuzeyindedir.
Ürgüp – Kılıç Aslan Türbesi:
Selçuklu devrine ait olup XIII. Yüzyıl eseridir. Kesme taştan kare planlı, tek kubbeli bir yapıdır.
Ürgüp – Altı Kapılı Türbe:
Selçuklular devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir. Kadı kalesi Uçbeyinin karısı ve kızları için inşa edilmiştir. Düzgün kesme taştan altıgen planlı bir türbedir. Üstü açıktır. Kapısına iki taraflı merdivenle çıkılır. Osmanlı ordusu Nizip savaşından dönerken Ürgüp’e girmiş ve şehri yağma etmişlerdir. Yerli halk da bu türbeye girerek orduyla silahlı çatışmaya girmiş ve bu çatışmanın kurşun izleri türbe duvarlarında hala mevcuttur.
Ürgüp Rükneddin Türbesi:
Temenni tepesindedir.
Kiliseler
GÖREME ( KORAMA, MATİANA)
AÇIK HAVA MÜZESİ İÇİNDEKİ KİLİSELER
Manastırlar
Açık Hava Müzesi’nin “merkez noktası” ndan başlayalım. Müze girişinde tam karşıda duran yapı 11. yüzyılda resimlenmiş olan Kızlar Manastırı’dır. İçinde küçük bir şapel, yemekhane ve odalar vardır. Altı katlıdır. Şapeli “Kızıl Kilise” olarak da anılır; çünkü kırmızı ağırlıklı renklerle bezenmiştir. Erkekler manastırı’nın ise ayırıcı bir özelliği yoktur.
Yürüyüş yolunda sağdan başlayarak şu yapılar sıraya dizilmiştir: Aziz Basileos, Elmalı, Barbara, Yılanlı, Yemekhane, İsimsiz Şapel, Karanlık Kilise, Katerina ve Çarıklı.
Anlatımda bu sıraya uymayacağım; özellikle Çarıklı, Karanlık ve Elmalı Kilise üçlüsünün mantıksal, teknik ve estetik benzerliği nedeniyle onları art arda değerlendireceğim.
Aziz Basileos Mezar Şapeli
Sütunlarla iki bölüme ayrılmış, desen ve süsleme hemen hemen hiç olmayan genişçe bir mekândır. Giriş bölümündeki mezar yoğunluğu burayı adeta kapalı bir türbeye, bir aziz gömütlüğüne benzetiyor. Başka mezar şapellerinde olan dinsel törene uygunluk havası burada göze çarpmıyor. Bunun nedeni beklide ikinci nefin amorf yapısıdır. Burada üç belirsiz apsis, bunların üzerinde de birkaç resim vardır. Güney duvarında ejderi öldüren Aziz Yorgos, İsa ve hırsızları konu edinen bir resim ve apsiste Desis sahnesi yer alır. Kuzey duvarında atlı aziz Theodoros’un resmi görünmektedir.
Azize Barbara
Bölgenin resim bezeme sanatı açısından en ilginç olanıdır. Halk sanatlarına benzer bezemeleriyle, ilkel resimleriyle dikkat çekicidir.
Yemekhanelerden birinin tam karşısına düşer, iki sütunludur, üç apsisi vardır.
Kilisede resim sanatı adına yalnızca girişte solda göze çarpan Azize Barbara ile ejderi öldüren kutsal atlıların, Theodoros ve Aziz Yorgos’un betimlerini dikkate almak gerekir. Diğerleri belli ki ressam papazların bir nedenle olmadığı sırada hevesli bir çömez tarafından yapılmışa benzer. Resmi yapan usta hangi nedenle gitti, öldü mü, yoksa geç mi geldi bilinmez.
Girişte solda bir mezar odası da bulunan bu şapel, Kapadokya’nın en ışıltılı, en çocuksu kilisesi gibi gelir bana.
Yılanlı (Aziz Onuphorios) Kilise
Tek nefli, uzun dikdörtgen planlı bir şapeldir. Girişte solda Aziz Oenisimius, atlı Aziz Theodor ile Konstantin ve Helena’nın resmi vardır. Azize Eleni Haçı, ana-oğul un birlikte tuttuğu bu haçtır. Karşıda İsa ve şapelin bağışçılarından birinin resmi görülür. Sağda ise Aziz Onuphorios vardır. Çölde çıplak ve çilekeş bir yaşam süren bu aziz, çile haliyle çıplak olarak çizilmiştir. Tasvirlerde Aziz Onuphorios; çıplak, uzun saçlı, iri göğüslü, önünde edep bölgesini örten bir palmiye ağacı ile görülür. Kilise 11.yüzyıla tarihlenmektedir.
Elmalı Kilise
Karanlık, Çarıklı ve Elmalı kiliseler bir üçlemeyi akla getirir. Sanki kayayı oyan mimarlar Karanlık ve Elmalı’da aynı okuldandı, ressamlar ise Çarıklı, Elmalı ve Karanlık’ta aynı kişiler idi. Akademik çalışmalarda bu üç kiliseye “sütunlu grup” adını verirler. Her üç kilisenin yoğun resim içeriği, bu kiliselerin ayin amaçlı olduğunu açığa vurur, çevrimli öyküleme yoktur.
Elmalı kilise hacim olarak en düzgün kesilmiş olanıdır. Karanlık kilise ise resim tekniği bakımından zirveye çıkmış olanıdır. Sanki ressamlar Elmalı’da eskiz yapmış, Karanlık’ta uygulamış gibidir.
Dört sütunlu, üç apsisli, kare içinde haç planlıdır. Dokuz tane küçük kubbeciği onun ayırıcı özelliğidir. Bu kubbeciklerin hepsinin içinde birer resim vardır. Apsis önündeki kubbecikte Mikail’in resmi bulunduğuna göre Elmalı Kilise’nin eski adının Arhangelos Kilisesi olma ihtimali yüksektir.
Sahneleri: doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, Lazarus'un dirilmesi, başkalaşım, Kudüs'e giriş, son akşam yemeği, ihanet, İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta, İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme inişi, kadınlar boş mezar başında, İsa'nın göğe çıkışı, aziz tasvirleri, İbrahim peygamberin misafirperverliği ve üç Yahudi gencin yakılması gibi sahneler resimlenmiştir.
Kiler / Mutfak / Yemekhane
Yılanlı kilise ile Karanlık kilise arasında yer alan üç yapı yan yana olup, birbirleriyle bağlantılıdır. Kiler olarak kullanılan ilk mekânda erzakları depolamak için oyuklar, mutfakta ise yöre köylerinde hala kullanılan topraktan yapılmış “tandır” adı verilen bir ocak bulunmaktadır. En son bölümde ise yemekhane yer alır. Girişin sol tarafında 40-50 kişinin yemek yiyebileceği taştan sıra ve masa, sağ tarafında ise tabanda üzüm ezmek için bir şıra hane vardır.
Karanlık Kilise
Manastırın mekânları ve kilisesi kuzeyde dışa açık, batıda ise büyük bir kısmı yıkılmış küçük bir avluyu çevrelemektedir. Avlunun güneyindeki kaya kütlesinde mekânlar iki kat halinde düzenlenmiştir. Altta önü açık, düz tavanlı bir giriş mekânı yer alır. Güney duvarı plasterlerle üç bölüme ayrılmış ve her bir bölüm atnalı kemerlerin oluşturduğu kör arkadlarla bezenmiştir. Üç kapı içteki mekânlara geçiş sağlar; doğuda kayadan bir masa ve oturma yerleri içeren yemekhane yer alır. Üst katta üç oda vardır; bunlardan kuzeydeki doğrudan alttaki girişin hizasında olup kendi içinde kubbe ve beşik tonozlarla örtülü dört kısma ayrılmıştır. Bu mekânın kuzey cephesi bugün yıkılmıştır. Ancak doğudaki küçük bir kalıntı cephenin orijinalde atnalı kemerli kör arkad ve çift basamaklı kör kemerlerle bezendiğini göstermektedir. Avlunun doğu duvarında kilisenin girişi yer alır. Girişten kaya kütlesinin içine doğru uzanan merdivenli bir dehliz yapının narteksine bağlanır. Dikdörtgen planlı ve beşik tonozlu narteksin güneyinde küçük bir mezar mekânı bulunmaktadır. Karanlık kilise dört serbest destekli kapalı Yunan haçı tipinde inşa edilmiştir; üç apsisi vardır. Merkez mekân, doğu haç kolu ve dört köşe mekânı kubbelerle, diğer haç kolları beşik tonozlarla örtülüdür. Naos alçak bir oturma sekisiyle çevrelenir; giriş kapısının ve ana apsisin yanlarında birer özgün oturma yeri görülür. Kilise ve narteks zengin resim programları ile dikkati çekerler; program İncil siklusu, birkaç bani tasviri ve Tevrat kaynaklı bir sahneyi (İbrahim’in misafirperverliği) kapsamaktadır. Freskolar 11. yüzyılın ortasına veya 12. yüzyılın sonu, 13. yüzyılın başına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Müjde, Beytüllahim'e yolculuk, doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, Lazarus'un dirilmesi, başkalaşım, Kudüs'e giriş, son akşam yemeği, ihanet, İsa çarmıhta, İsa'nın cehenneme inişi, kadınlar boş mezar başında, havarilerin takdisi ve görevlendirilmesi, İsa'nın göğe çıkışı gibi sahneler resimlenmiştir. Elmalı Kilise ve Çarıklı Kilise'de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de yer almaktadır.
Çarıklı Kilise
Kare içinde haç planlı olan bu yapı, Elmalı ve Karanlık Kilise ile aynı programa sahip üçüncü ve son kilisedir. Kilise girişi haçın alt kısmından değil yandan olduğu için düzenlemesinde bazı zorunlu değişimler yapıldığı anlaşılıyor; bu değişimlerin en belirgini, dört yerine iki sütun kullanılmış olması ve haç planlı duygusunu vermiş olması ve bu haç planı duygusunu vermesi için narteks bölümünün içeri doğru biraz oyulmuş olmasıdır.
Girişe göre sağda yukarıda doğum, üç müneccim ve başkalaşım sahneleri vardır ki üç müneccim sahnesindeki atların anlatım dolu gözleri çok eğlencelidir.
Azize Catherina Kilisesi
Serbest haç planlı bir mezar şapelidir. İki bölüm halinde düzenlenmiştir. Giriş kapısının bulunduğu bölümde mezarlar vardır. Sonra kapıdan şapele girilir. Tek apsislidir.
Resim sayısı azdır. Girişe göre sağda Aziz Theodoros, solda silik bir aziz(?) resmi vardır. Apsiste Desis ve altında madalyonlar içinde aziz resimleri; templonun yukarısında Konstantin ve Helena; ortada melek Cebrail, sağda ise asker azizler göze çarpıyor.
MÜZE ALANI DIŞINDA KALAN KİLİSELER
Tokalı Kilise
Seferis Doğu sanatı (Suriye) ile Batı’nın (Bizans) kesiştiği bir nokta olarak Tokalı Kilise’yi işaret eder. Burada Keşişlerin kullandığı halk dilinin (demotika), kuralları olmayan yazısını da buna örnek gösterir.
Tokalı kilise karmaşık bir yapıya sahip olan ve ilk bakışta bunu anlamaya olanak vermeyen bir kilisedir. Giriş bölümündeki tonozlu kubbe ve yeraltına doğru inilen bölüm kilisenin ilk yapıldığı erken döneme aittir. Daha sonra kilisenin içeriye doğru açılarak haç planına benzetildiği, tonozlarla bölündüğü ve üç apsis yerleştirildiği anlaşılıyor. Bu bölüm gerçekten de Kapadokya dünyasında rastlayabileceğimiz en yüksek nitelikteki “akademik” resimlerle doludur. Resimlerdeki anlatım becerisi ve orantı, konunun düzenlenişi, renklerin seçilişi bu kiliseyi tüm Kapadokya’nın resim tekniği açısından en yüksek özellikler taşıyan kilisesi olarak görmemize neden olur.
Kilisenin girişinde yer alan ve alt kısma doğru oyulmuş olan bölümleriyle birlikte dört temel odası vardır. Bunlardan ikisi resimlerle donatılmıştır. Girişteki tonoz kubbeli bölümle(Tokalı I), sonradan açılmış olan geniş mekân (Tokalı II). Aslında burası dört bölümün toplamıdır. Tokalı I, Tokalı II, Pareklesion ve Aşağı Kilise(merdivenle inilir, üç apsislidir. Kilise 10.yüzyılın sonuna ve 11. Yüzyılın başına tarihlenmektedir.
10 Nolu Kilise
Tokalı’nın tam üstündeki kayalıkta yer alır. Narteksi yıkık, üç apsisli ve beşik tonozludur. Kilisenin bezemeleri oldukça yıpranmış; sol apsiste Meryem ve İsa, sağdaki havarilerin görevlendirilmesi olabilir. Girişe göre sağda İsa’nın çarmıha gerilişi, solda ise çarmıhtan indirilmiş ve mucizeler betimi seçilebiliyor. Beşik tonozlu kubbede Mısır’a kaçışı, kapının üstünde ise doğum sahnesini seçebildim.
Aziz Eusthatios Kilisesi
Kilisenin girişinde bir zamanlar ahşap bir merdiven olduğu kayadaki deliklerden anlaşılıyor. Şimdi bu merdiven olmadığı için yaklaşık dört metrelik yüksekliğe merdiven dayayarak çıkılabiliyor.
Kilise iki nefli; girişe göre soldaki nef resimle bezenmemiş. Beşik tonozlu asıl yapının tek apsisi ve sunağı var. Sunağın üstündeki resimler harap olmuş. Apsis duvarında sağda Eusthatios betimi görülüyor, solda ise Nikitas adı okunuyor. Apsisin yarım kubbesinde Madalyonlar içinde aziz başları ve burada Teofizitos, Eftatios, Agapios, Akindios gibi adlar göze çarpıyor.
Beşik tonozda madalyonlar ve öyküleyici çevrim var. Kapıdan girince madalyonların altından başlayan üst şeritte Doğum, Çobanlara müjde, Zekeriya ile karısı Elizabet vardır. Alt şeritte Yusuf’un rüyası ve Mısır’a kaçış betimleri görülüyor. Girişe göre sağda Üç Müneccim ve Mucize sahnelerinin yer aldığı bu kilise, Kapadokya kiliselerinde görülen resim çeşitliliğini tanımlamada özel bir örnektir. Çünkü bu resimlerde teknik beceri düşük olsa da, anlatımdaki gayret ve çocuksuluk kiliseye özel bir değer katar.
13 Nolu Kilise
Yalnız haç figürüyle süslenmiş, iki bölümlü bir mezar şapelidir. Süslemelerin basitliği, Kapadokya’ya özgü yerelliktedir. Kubbeleri de öyle; kabartma stilindeki haçların oransız ve düzgün yontulamamış kolları, ancak buradaki beceriksiz ellerin yapılabileceği sadeliktedir.
Teotokos Kilisesi (14 Nolu Kilise)
Çok değişik bir tipte mezar şapelidir. Girişte irili ufaklı mezarların yer aldığı bölümden geçilerek ikinci bir kapıyla tek nefli, beşik tonozlu, templon tipinde tek apsisi olan bir kiliseye girilir.
Çevrimsel öykü yoktur, girişte sağda Nikiforon ve Propokios adları okunabilen atlı azizler, karşıda kral giysili ve ellerini iki yana açmış Danyal(?) ayağının yanında da bir köpek vardır. Girişin tam karşısında Meryem, solda ise büyük olasılıkla Basileos’un resmi görünüyor. Tavandaki haç kabartmaları ve desenler de pek örneği görülmeyecek türdendir.
Mezar odası ve kilisenin konumu kapalı türbeleri andırması yönünden Neolitik çağdan Roma’ya çeşitli etkileri aklıma getirdi; bir kaya mezar gibi burası.
Durmuş Kadir Kilisesi
Bazilika tipindeki bu kilisenin diğer kiliselerden farkı, kilisenin ortasındaki papaz tahtı, iri dörtgen sütunları, vaftiz yeri, birinci bölmedeki duvarlara oyulmuş irili ufaklı mezarlarıdır. Kaya kabartma süslemelerini en güzel örneklerine sahip olan bu kilise 6. ve 7. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Yusuf Koç Kilisesi
Durmuş Kadir gibi Yusuf Koç Kilisesi de adını içinde bulunduğu bağın sahibinden almaktadır. Çapraz tonozlu, haç planlı, iki apsisli, dört sütunludur. Ancak sütunları kırılmıştır. 11. Yüzyıla tarihlenmektedir.
El Nazar Kilisesi
Göreme – Müze yolunun sağındaki vadide, yoldan yaklaşık 800 m. Uzaklıkta El Nazar vadisindedir. Bir peribacası içine oyulmuş El Nazar Kilisesi, ‘T’ planlı, haç kolları beşik tonozludur. Ana apsis haç kollarının birleştiği merkez mekâna açılır. Zeminin tamamı ve apsisin bir kısmı tahrip olmuştur. Sahneleri kronolojik olarak birbirini takip etmekte olan kilise 10. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Müjde, Ziyaret, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Mısır’a kaçış, İsa’nın mabede takdimi, Elizabeth’in takip edilişi, Vaftiz, Lazurus’un diriltilmesi, Başkalaşım, Kudüs’e giriş, İsa çarmıhta, İsa’nın cehenneme inişi, İsa’nın göğe çıkışı ve madalyonlar içinde aziz portreleri.
Saklı Kilise
1957 yılında bulunduğundan dolayı ‘Saklı Kilise’ adı verilmiştir. El Nazar Kilisesi yakınlarındadır. Enlemesine dikdörtgen planlı, ana mekân iki sütun ve üç kemerle ikiye ayrılmıştır. Üç apsislidir. Düz tavan haçlarla ve geometrik süslemelerle dekore edilmiştir. Kiliseyi süsleyen resimler sıva üzerine değil, doğrudan ana kaya üzerine yapılmıştır. Kilisenin etrafında bulunan boyalı bez parçalarının yapılan analizler sonucunda kilisenin boyanmasında fırça yerine kullanıldığı anlaşılmıştır. Saklı Kilise’nin mimarisi Mezopotamya Kilise mimari geleneğine benzemektedir. Kilise, 11.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Desis, Müjde, Doğum, İsa’nın mabede takdimi, Vaftizci Yahya’nın görevlendirilmesi, Vaftiz, Başkalaşım, İsa çarmıhta, Meryem’in ölümü ve aziz tasvirleri.
Meryem Ana (Kılıçlar Kuşluk) Kilisesi
Tokalı Kilise’nin arkasındaki sırtta, Göreme Açık Hava Müzesi’ne yaklaşık 250 m. uzaklıkta, Kılıçlar Kilisesi’nin güneyindeki dik yamaçta yer alır. Nef, enlemesine dikdörtgen planlı, farklı genişlik ve yükseklikteki iki beşik tonozla örtülüdür. Kilise aziz figürleri ve İncil siklusunun dört sahnesini içermektedir. Meryem Ana Kilisesi,11. yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Desis, Beytüllahim’e yolculuk, Doğum, İsa çarmıhta, Meryem’in ölümü ve aziz tasvirleri.
Kılıçlar Kilisesi
Kılıçlar vadisinde Göreme Açık Hava Müzesi’nin yaklaşık 600m.kuzey doğusundadır. Haç planlı, dört sütunlu, merkezi kubbeli, haç kolları beşik tonozlu, batı köşe mekânları, düz tavanlı, doğu mekânları kubbeli olup üç apsislidir. Kilise’nin içi oldukça zengin bir şekilde fresklerle süslenmiş olup uzun bir İncil siklusunu içermektedir. Kılıçlar kilisesi 9.yüzyıl sonlarına, 10.yüzyıl başlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Peygamberlerin görünümü, Müjde, Ziyaret, Bakireliğin ispatı, Yusuf'un Meryem'i suçlaması, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Yusuf'un rüyası, Mısır'a kaçış, İsa'nın mabede takdimi, Vaftizci Yahya'nın görevlendirilmesi, Vaftizci Yahya ile İsa'nın buluşması, Vaftiz, İsa ve Zakkeus, Kör adamın iyileştirilmesi, Kudüs'e giriş, Son akşam yemeği, Ayakların yıkanması, Havarilerin komünyonu (Kutsal ekmek ve şarapla takdis edilmesi), İhanet, İsa Hanna ve Kayafa önünde, İsa Platus önünde, Petrus'un İsa'yı inkârı İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta, İsa'nın çarmıhtan indirilmesi, İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme inişi, Kadınlar boş mezar başında, Havarilerin takdisi ve görevlendirilmesi, İsa'nın göğe çıkışı, Pentakost, Meryem'in ölümü ve aziz tasvirleri.
Zelve
Üzümlü ve Balıklı Kilise
Zelve’nin üçüncü vadisinde, bir manastıra ait doğal avlunun doğusundadır. Giriş kısmı yıkılmış olan Üzümlü ve Balıklı Kilise’nin giriş kapısının üstünde tahtta oturan ve kucağında çocuk İsa bulunan Meryem tasviri yer alır. Kısmen yıkık tonozda daire içinde malta haçı taşıyan melek Michael ve Gabriel tasviri bulunur.
Girişin hemen sağında hücre şeklindeki güney şapeli tek nefli, apsisli ve beşik tonozlu olup kenarlarda oturmaya yarayan platform bulunur. Apsisinde kırmızı çerçeve içinde ayakta duran, bir elinde kitap, diğer eliyle takdis eden İsa; apsis cephesi ise içi noktalı basit üçgen ve daire dizileriyle, tonozu ise çizilerek yapılmış Malta Haçı ve konstantrik dairelerle süslenmiştir. Şapel büyük olasılıkla 10.yüzyılda yapılmıştır.
Paşabağları ve Aziz Simeon Hücresi
Göreme-Avanos yolunun sağında, yoldan 1km. İçeridedir. Eskiden ‘Rahipler Vadisi’ bugün ‘Paşabağı’ olarak adlandırılan bu alan, kendine özgü peribacalarıyla doludur. Çok gövdeli ve çok başlı olan bazı peri bacalarının içlerine şapel ve oturma mekânları oyulmuştur.
Üç başlı peribacalarının birinde Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel ve inziva hücresi bulunmaktadır. Dar bir baca vasıtasıyla ulaşılabilen hücrenin girişini antitetik haclar süslemektedir. İçinde ocak, oturma ve yatma mekânları ile ışık girmesini sağlayan pencere aralıkları mevcuttur.
5.yüzyılda Halep yakınlarında münzevi bir hayat sürdüren Aziz Simeon, mucizeler yarattığı söylentileri çıkınca, halkın aşırı ilgisinden kaçarak önce iki metre yüksekliğinde bir sütun üzerinde daha sonra 15m. yüksekliğinde bir sütun üzerinde yaşamaya başlar. Aziz Simeon aşağıya sadece müritlerinin getirdiği az miktarda yiyecek ve içeceği almak için iner.
Kapadokya münzeviler ise bir sütun yerine hazır buldukları peribacalarını oyarak dünyevi hayattan uzaklaşırlar. Peribacasını aşağıdan yukarı doğru oyarak 10-15m. yükseklikteki kaya odalarda yaşar, kaya yataklarda yatarlar.
Ürgüp
Pancarlık Kilisesi
Ortahisar kasabasının güneyinde, Ürgüp-Mustafapaşa yolunun sağındaki Pancarlık vadisindedir. Düz tavanlı, tek nefli ve tek apsislidir. Kilisedeki duvar resimleri daha çok yeşil zeminlidir ve oldukça iyi korunmuştur. İlk bakışta kiliseyi iki farklı sanatçının farklı zamanlarda boyadığı düşünülse de sahneler ve tüm yazılar ayrı ayrı incelendiğinde aynı sanatçı tarafından süslendiği anlaşılmaktadır. Zengin İncil Siklusunu içeren kilisede sahneler frizler halinde birbirini takip etmekte, frizin her iki yanını madalyonlar içinde aziz tasvirleri sınırlamaktadır. Kilise 11.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Aziz Theodore (Tağar) Kilisesi
Ürgüp-Kayseri yolunda 8.5km. sonra sağa dönülüp 8km. daha gidildiğinde Ürgüp ilçesinin Yeşilöz köyüne ulaşılır. Buradaki kilise ‘T’ planlı, merkezi kubbelidir (kubbe çöktüğünden camla kapatılmıştır). Üst katta bulunan galeriye bir merdiven sayesinde çıkılmaktadır. Bu nedenle Kapadokya kiliseleri içinde tek örnektir. Genelde resimleri iyi korunmuş olan kiliseyi üç sanatçı kendi stillerine göre farklı zamanlarda süslemiştir. Aziz Theodore adına yapılmış olan Tağar Kilisesi, 11–13. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Düz tavanlı olarak biçimlendirilmiş ender kiliselerden olan bu kilise, uzunlamasına dikdörtgen olarak planlansa da, duvarları ve tavanının yontulmasındaki düzensizlikler nedeniyle basit bir yapı görünümündedir. Kilise tek apsislidir, giriş kapısının üzerinde iki pencere yeri vardır. Giriş kapısının yanında daha sonra yapıldığı düşünülebilecek, bezemesi olmayan, beşik tonozlu bir mezar şapeli vardır.
Kilisenin her iki duvarında da dairesel kabartmalar içinde Malta haçı var; böyle bir düzenlemeyi başka bir kilisede gördüm diyemem.
Apsiste bir sunak ve iki niş oyulmuş; kendiside büyük bir niş olan apsisle birlikte kutsal üçleme tamamlanmış görünüyor. Apsiste tahtta oturan İsa, onun dört bir yanında Matta, Luka, Markos ve Yuhanna’ yı temsil eden boğa, kartal, melek ve aslan görünüyor. Daha aşağıda ise melek betimleri ve serafimler var. Giriş kapısının hemen üstündeki pencere oylumunun üst tarafına “göğe çekiliş” sahnesi işlenmiş, ressam bu resmi buraya yapmakla sanki İsa buradan çıkıp göğe gitmiş gibi bir duygu vermek istemişe benzer.
Ortahisar
Sarıca Kilise
Kilise kuzey güney yönünde oyulmuş olmasına karşın apsisi doğuya bakar. Girişte tonozlu kubbesi olan bir mezar şapeli vardır. Burada resim yoktur. Sonradan kapısı biraz yıkılarak genişletildiği anlaşılan naosa geçişte, kapının üstündeki tonozlu bölümde Müjde ile Elizabet’i ziyaret resimleri çizilmiştir. Girişe göre soldaki sütunun başlığı üzerinde ise Trifon adı okunabiliyor. Kilise bu noktadan itibaren kubbe ve ana apsise kadar resimlenmiş ve bezeme işi yarım bırakılmış gibidir. Kubbeden kuzey yönüne doğru ilerleyen yapı oluşumunda çok seyrek olarak çizilmiş ikonakırıcı döneme ait semboller vardır. Eğer sıvalar dökülüp de bu semboller ortaya çıkmamışsa, kilisenin bezeme işinin yarım bırakıldığına şüphe yoktur; çünkü duvarların kazıma yoluyla bu hale geldiğini gösterecek hiçbir iz görünmemektedir.
Kilise üç apsisli ve iki sütunlu olarak yapılmıştır. Haç planı göze çarpsa da, sütunların yerleştiriliş şekli ve kiliseye giriş tasarımı bu yapıyı özel bir görünüme büründürüyor.
Sol apsiste Meryem ve çocuk İsa, onların solunda Azize Ana resmi; sağ apsiste ise Aziz Basileos ile Prokopios betimlenmiştir. Üçüncü azizin adı belirsizdir.
Kubbede resim yoktur ancak kubbenin altındaki üçgen bingi alanlarında serafim alanları çizilmiştir. Bunlar Kapadokya’da örneğine pek sık rastlanmayacak güzelliktedir.
Üzümlü Kilise
Ortahisar kasabasının batısındaki Kızılçukur vadisinin hemen başında yoldan yaklaşık 1km. uzaklıktadır. Üzümlü Kilisesi’nin bulunduğu peribacası, keşişlerin yaşadığı bir manastır kompleksi gibi oyulmuştur. Peribacasının alt kısmında kilise, üst kısmında ise duvarları kısmen yıkıldığından dışarıdan rahatça görülebilen tavanında kabartma haç bulunan bir mekân yer alır.
Kilise, tek apsisli, tek nefli ve kare planlıdır. Nefin arka kısmında mezar nişi bulunmaktadır. Düz tavanlı nef oldukça zengin bir bezeme ile dekore edilmiştir. Portakal renkli zemin üzerine daire ve dikdörtgenlerden oluşan haç motifi, etrafında üzüm salkımları ve geometrik motifler resmedilmiştir.
Sahneleri: Apsiste tahtta oturan Meryem ve kucağında çocuk İsa, yanlarında ise melekler Gabriel ve Michael, nefin kuzey ve güneyinde sütunlar arasında 12 havari ve doktor azizler.
Mustafapaşa (Sinasos)
Aziz Basil Şapeli
Mustafapaşa kasabasının yaklaşık 2km. batısında, Gömede Vadisi’nin batı yakasındadır. İki apsisli, dikdörtgen planlı, ve düz tavanlı 2 nefli şapel, iki sütunla desteklidir. Batı nefinin duvarlarında üzeri kırmızı aşı boyası ile süslü yarı kabartma sütunlar ve aralarında nişler yer alır. Doğudaki nef ise oldukça zengin geometrik ve bitkisel motiflerle dekore edilmiştir. Gömede Vadisi’ne bakan, kısmen yıkılmış kapısı olan bu nefin yanında kilise banisine ait olabilecek bir mezar bulunmaktadır.
Doğu nefin apsisi her birinde bir patriğin adı yazılı, etrafı palmetlerle çevrili üç malta haçı ile süslüdür. Tasvirlerin yerine isimleri yazılı bu üç malta haçlarından ortadaki Abraham’ı, diğerleri İsa ve Yakup’u temsil etmektedir. Araştırmacılar bu malta haçlarının cenneti ya da Golgota’daki 3 haçı sembolize ettiğini belirtmektedirler. Tavandaki büyük boyutta, etrafı geometrik ve bitkisel motiflerle boyalı haç, kornişte yer alan yazıta göre Aziz Constantin’i simgelemektedir.
İkonoklastik düşünce ile ilgili bu motiflerin yanı sıra apsisin ön cephesine iki önemli aziz, Aziz Basil ve Nazianulus Aziz Gregory resmedilmiştir. Aziz Basil Şapeli, bazı araştırmacılara göre İkonoklastik Dönem’e ya da daha geç döneme tarihlenmektedir.
Tatlarin
Tatlarin Kilisesi
Acıgöl ilçesinin 10 km. kuzeyinde yer alan Tatlarin kasabasının kale olarak adlandırıldığı tepesinin yamacında yer alır.
İki nefli, iki apsisli, beşik tonozlu olan kilisenin narteksi yıkılmıştır. Oldukça iyi korunmuş olan fresklerdeki sahneler bantlarla birbirinden ayrılmıştır. Zeminde koyu gri, tasvirlerde ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmıştır.
Sahneleri: Apsiste Meryem ve çocuk İsa, Michael ve Gabriel; Constantin ve Helena, Başkalaşım, İsa’nın cehenneme inişi, Kudüs’e giriş, İsa’nın çarmıha gerilmesi ve 9 azizin yanı sıra kiliseyi yaptıran kişinin portresi de yer almaktadır.
Gülşehir (Arapsun)
Karşı Kilise (Vaftizci Yahya Kilisesi)
Gülşehir’in hemen bitişiğindeki bir kaya oluşumunda yer alır. İki katlıdır; birinci katta sembolik resimler vardır, ikinci kat sonradan oyulmuş, ancak birinci ve ikinci katlar arasındaki bölüm uçmuştur. Buradaki resimler içeride yakılan ateşlerden ötürü çok islendiği için fark edilmemiş de olabilir; ancak çok iyi bir restorasyonla yüzyıllarca bekledikleri karanlıktan açığa çıkmış durumdadır.
Gerek alt gerek üst kat beşik tonozlu bir tavana sahiptir. Alt katta bir papaz odası ve şarap mahzeni bölümü de göze çarpar.
Üst kattaki restore edilmiş bölüm Kapadokya ikonografisinde benzeri olmayan, çok geç dönemde bezenmiş(1200 başları) resimlerden oluşur. Benzersizliği yer yer konu bakımından, ama özellikle çizim tarzı bakımından gelir; çünkü buradaki resimler diğer bölgelerdekine bakılarak daha toydur.
Üst kata döner merdivenlerden çıkılır ve apsis, merdivenlerin karşısına düşer. Apsisteki resim doğal nedenlerden dolayı dökülmüşe benzer; sağ tarafta küçük çok küçük bir bölüm bu tahribattan kurtulmuş olsa bile, apsis resmini tamamlamak için yetersizdir.
Kilise tek apsislidir; apsisin sağında ve solunda tek sütunlu, küçük kubbeli iki tane “baldeken” dizaynını andıran, komünyon amaçlı birer bölme vardır, sütunları zarar görmüştür.
Apsis tonozunda Mikail ve Cebrail’in; apsisin ön yüzeyinde solda bir azizenin, sağda ise azizin resimleri görülüyor. Özellikle apsis bölümünde gerek resimlemede gerek mimarlıkta simetrik düzen ve özgünlük çok belirgin. Burada bir örneğine de Gümüşler’de rastladığım müjde sahnesi var. Apsise yüzümüzü çevirince solda üstte Cebrail ve bir güvercin, üstte ise bir güvercin ve Meryem görünür. Cebrail müjdeyi verdiği anda simgesi güvercin olan Kutsal Ruh’un Cebrail’den Meryem’e geçişi bundan daha güzel anlatılamazdı.
Açıksaray Harabeleri
En önemli ve belirgin farkı Kapadokya kiliselerinde pek rastlanmayan dış cephe süslemeleridir. Açıksaray bin altı yüz yıllık tarihiyle çok yıpranmış ve ikonakırıcı dönemin izlerini fazlasıyla taşımış olmasaydı Kapadokya’nın en çok sevilen bölgesi olabilirdi. Ne yazık ki, şimdi resim olmayan katı bir sembolizmin eskiliği içinde önemini anlayacak birilerini bekler gibidir.
Açıksaray Lidyalıların bir zamanlar bölgedeki egemenliğini anımsatır biçimde dış cephe oyma tekniğiyle Göreme, Mazıköy ve Ihlara Sümbüllü kilise çağrışımlarını veren ender yerleşim birimlerinden biridir. Bölgenin ağırlıkla bir manastır yerleşkesi olduğu ve zamanla dinsel merkezin Göreme’ye doğru kayması sonucu önemini yitirdiği anlaşılıyor.
Açıksaray’da üç büyük manastır, on iki kilise ve yerleşim yerleri vardır. Bunların çoğu ağır tahribat görmüş, 5. ve 7. yüzyıllar arasına tarihlenen, ikonadan çok sembolizm ağırlıklı, haç rölyeflerinin bulunduğu yapılardır. Burada dolaşmak eski yaşam tarzını algılamak bakımından bu izlenim uyandırır, bilgiyi algılayacak izler neredeyse tümüyle yok olmuştur.
Hanlar
Hanlar, bir kervanın günümüz ölçülerine göre sekiz saatte alacağı mesafelere kurulmuş konaklama yerleridir. Sultanın yaptırdığı ve avlusunda köşk odası namazgâhı olan hanlara Sultanhanı denilir. Kervansarayların planlanması, geniş arazi içinde hareket etme, araziyi kavrama ve hakim olma gibi bir beceriyle mümkündür. Çağında benzeri olmayan bu organizasyona Bizans, Ermeni ve Gürcü toplumları da aşina değildi.
Hanlar yalnızca yemek yeme, gece konaklama ve güvenliği sağlama özelliği değil, aynı zamanda yatakhanesi, banyosu, ahırı, depoları, hizmetçi ve müzisyen odaları, zanaatkar sergileri, nalbantı, para bozdurma büfesi ve mesciti vardır.
Kervansarayların çoğu 1200’lü yıllarda yapılmıştır. Sık aralıklarla dizilen ve görünüşüyle kaleyi andıran, dışa kapalı bu konaklama yapıları, yolcuların her türlü gereksinimini karşılama düşüncesiyle tasarlanmıştır. Demir kapıları gün batışıyla kapanır, gün doğumu ile açılırdı. Her sınıf ve dinden insana eşit davranılacağına ilişkin vakıf koşulları olan hanlarda, bir yolcu üç gün ücretsiz konaklayabilir, hayvanlara yem bulabilirdi. Baskın ve soygundan zarar görenlerin zararı ödenirdi.
Selçuklular Justinyen zamanında İstanbul’u merkez alacak şekilde planlanmış olan kervan yollarının önemini yeni bir yol ağı oluşturarak azalttılar. Bu yeni yol ağının merkezi Konya idi. Kervansaray yapı formu da bu düşüncenin ürünü olarak şekillendi ve yarım yüzyıl içinde Selçuklu şehirleri kervan yollarını birleştiren hanlarla donatıldı.
Sultan hanlarında avlunun merkezine bir mescit yapmanın anlamı, yalnız sultan tarafından kullanılmasa bile onun varlığını sürekli olarak belli etmek olsa gerektir. Avlu veya divan merkezlerinde yer alan ve ribat denilen kutsal hücre yapımının, Budist viharalarını andırdığı düşünülmektedir. Kubbeli olan bu merkez yapı dört ayak üzerinde durmakta ve dört ana yönü belirleyerek bir evren simgesi oluşturmaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri Ağzıkarahan’dadır.
Anadolu kervansarayları kesme taştan yapılmış kütlesel yapılardı. Genellikle bir kapalı bir de açık bölümden oluşuyorlardı.
Çok ayaklı yapım sistemine dayanan kervansarayların kapalı bölümleri kilise mimarlığındaki gibi uzunlamasına gelişir ve genellikle üç veya beş sahından oluşur. Konya-Aksaray yolu üzerindeki Sultan Han dokuz sahınlıdır.
Anadolu’daki ilk sultan hanı Aksaray-Nevşehir yolu üzerinde olan ve 1229’da yapılan Alay Han’dır.
13.yüzyıl sonlarına doğru sultan hanı yapımı yavaşladı. Kesik köprü kervansarayı 1268’de yapıldı; Selçuklular döneminde tarihlenen en eski kervansaray budur.
Ağzıkarahan
Aksaray- Nevşehir karayolunun 15.kilometresinde bulunan han, Selçuklu kervansaraylarının en iyi korunanlarındandır. Yapımına 1231 yılında Alaaddin Keykubat zamanında başlanmış, oğlu Keyhüsrev zamanında tamamlanmıştır.
Taç kapının karşısında 4 kemer üzerine kurulan köşk mescit bulunur. Ağzıkarahan’ın kapalı bölümü diğer sultan hanlarında olduğu gibi taç kapının karşısında değil; yanda girişin solundadır.
Sarı Han
Avanos-İncesu arasında yer alır. Sultan II. İzzettin Keykavus zamanında yapılmış, 2000 metrekarelik bir alana oturan bir yapıdır. Giriş kapısının üstünde, merdivenle çıkılan bir mescit vardır. Avlu çevresi güney yönünde tonozla örtülüdür. Çok bakımlıdır ve iyi restorasyon görmüştür. Kapalı bölüm, giriş kapısının tam karşısında kapısı olan kuzey-güney yönünde dikdörtgen bir yapıdır. Prizmatik kubbe bunun üstünde yer alır.
Alay Han
Nevşehir-Aksaray arasında yer alan bu yapının Anadolu’da yapılan ilk han olduğu genel kabul görür. 1192 tarihinde yapıldığı anlaşılan bu yapı, taşıdığı önemin aksine bugün çok bakımsız ve viran haldedir.
Buna karşın yapının giriş kapısı üstünde yer alan kabartmada, çift gövdeli, tek başlı bir aslan betimlenmiştir ki, bu rölyefin Türkiye’de başka bir benzeri yoktur. Yandan gösterilmiş vücutları, cepheden gösterilmiş başka bir başla birleşen aslan kabartması E.Pottier tarafından eski Doğu sanatından itibaren izlenmiş ve Doğu kökenli olduğu anlaşılan bu motif Girit-Miken, Etrüsk ve Yunan sanatlarına türlü biçimlerde geçmiştir. R. Bernheimer’e göre Roma sanatında bu betim ilk kez Villaviciosa’daki 1023 tarihli San Salvador Fuentes Kilisesi’nin bir sütun başlığında görülür. İtalya’da 12.yüzyılda, Avrupa’da ve aynı yüzyıla ait Sicilya İslam sanatı çerçevesine giren Capella Palatina’da tavan resimlerinde figüre rastlanır. Burada figür zamanla dekoratif bir anlam da kazanmıştır ve bazen kanatlı olarak betimlenmiştir. Yine Türkistan’ın Uzbek bölgesinde, Amuderya kenarındaki Tirmiz şehri kazılarında ortaya çıkarılan bu bezeme örneğinde Helenistik etki dikkat çekmektedir.
Alay Han’ın karşısında ancak temelleri ve bazı duvarlarından izler kalmış olan başka bir yapı daha olduğu düşünülebilir. Aslında acıklı olan şu ki, Alay Han olarak andığımız yapı, büyük bir kervansarayın kapalı bölümüdür; açık avlusu yıkılarak ortasından yol geçirilmiş ve tarihimizin en önemli yapılarından birisi tam bir yıkıma uğratılmıştır.
Camiiler
Kurşunlu Camii:
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1726 tarihinde yaptırılmıştır. Üç kapısı bulunan kademeli bir avlu içinde yer alır. Önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri vardır. 44 m. yükseklikteki minaresi sağ taraftadır. Camiinin porteli iki yanında mihrabiyeler bulunan sivri bir niş içindedir. İç kısımda ana mekânın üzerini, tromplara oturan 16,65 m. çapında tek bir kubbe örter. Tromp kemerleri, duvara bitişik oluklu yarım sütunlara oturur. Bunları dışarıdan destekleyen payandaların arkada bulunanlarının üzerinde kubbeli sekizgen kuleler yer alır. Büyük kubbe kasnağının etrafında da yine kubbeli ve sekizgen sekiz kule vardır. İç kısımda kubbe ve tromplar kalem işi dekorlarla süslenmiştir. Mihrap ve minber beyaz mermerden yapılmıştır.
Ahşap kapaklı, basık kemerli giriş kapısı hem içte, hem de cephede sivri kemerli birer niş içinde yerleştirilmiştir. Cephede mermer profillerden oluşan bir çerçeve içine alınan giriş kapısı nişinin yanlarında birer küçük niş bulunmaktadır. Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan minarenin kare planlı kaidesi yapının kütlesinden dışarıya taşar. Son cemaat yerinden basık kemerli bir kapıyla çıkılan tek şerefeli minare kesme taş örgülüdür. Kaide kısmı beden duvarlarının üst kotuna kadar yükselir. Narin gövdesi ve şerefesi onaltıgen plana sahiptir ve üzerinde sivri, kurşun kaplı bir külah bulunur. Şerefenin iç bükey kıvrımlarından oluşan barok bir plan şeması vardır. Bezeme bölümünde daha detaylı olarak ele alacağımız minare şerefesinin altındaki ampir üsluptaki bezeme minarenin 19. yüzyılda tamir edilmiş ve şerefesinin yeniden yapılmış olduğuna işaret eder.
Caminin kuzey cephesinde simetriyi sağlamak amacıyla yapının kuzeybatı köşesinde de minare kaidesi kadar yapı kütlesinden dışarıya taşan bir duvar parçası inşa edilmiştir. Üzerinde caminin alt sıra pencerelerinin bir eşi açılmış olan bu duvar parçası minare kaidesiyle aynı yükseklikte, yani son cemaat yeri kubbe eteği yüksekliğindedir.
Kaya camii:
Damat İbrahim Paşa’nın ilimizde ilk yaptırdığı camiidir. Kare planlı ve tek kubbelidir. Önünde üç ölümlü bir son cemaat yeri vardır. Son cemaat yeri bölümlerinin üzeri küçük birer kubbe ile örtülmüştür. Minaresi Kuzey-Batı köşesindedir. Cami kesme taştan bir yapı olup, dikdörtgen planlı bir avlu içerisinde yer almaktadır. Avlu kapısının kilit taşı, kemer köşe dolgularında lale ve yıldız motifleri dikkati çekmektedir. İbadet mekânı pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Cami içerisinde dikkati çeken bir bezemeye rastlanmamıştır. Giriş ekseninde bulunan mihrap bezemesiz olmasına rağmen mukarnaslı bir bordürle çerçeve içerisine alınmıştır. Mermer minber korkuluklarında ise baklava dilimleri, merdiven kapısı üzerinde de rozet motifleri görülmektedir.
Kara Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVIII. Yüzyıl eseridir. Taş yapı, tek kubbeli olarak yapılan caminin son cemaat mahallinin üzeri üç küçük kubbe ile örtülüdür. Doğu kısmında kayadan oyma bir bölüm bulunmakta ve şu an kullanılmamaktadır. Cuma camisi olarak yapılan cami daha sonra çevresine yerleşen halkın çoğalmasıyla beş vakit namaz kılınmaya başlamıştır. Caminin küçük bir avlusu bulunmaktadır. Avlu kapısının üzerinde ve giriş kapısının üzerinde birer kitabe bulunmaktadır.
Caminin minaresinin aleminin alt kısmında benzeri olmayan bir süsleme yapılmıştır. Bu da minareye ayrı bir özellik katmaktadır. Camide Sakal-ı Şerif bulunmaktadır. Ayrıca Müze Müdürlüğünce envanteri çıkartılan 24 adet etnografik değere haiz teberrükat eşyası 2005 yılı içerisinde Kayseri Vakıflar bölge Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Ayrıca camide bulunan Sakal-ı Şerif belli zamanlarda ziyarete açılmaktadır.
Hacı Ali Camii:
Uçhisar kasabasındadır. Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıla aittir.
Büyük Camii (Camii Kebir)
Nevşehir iline bağlı Nar kasabasındadır. 1728 yılında yapılmıştır.
Alaaddin Camii:
Selçuklular devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. I. Alaaddin Keykubat zamanında yapılmıştır. Dış duvarlar kesme taştan, mihrap basit bir nişten, minber tahtadandır. Batı kısmı XVI. yüzyılda Hacı Mehmet tarafından ilave edilmiştir. 1950 yılında minaresi yapılmıştır. 1963-1964 yılında onarım görmüş Selçuklu devrine ait hiçbir iz kalmamıştır.
Yer altı Camii (Camii Kebir)
Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. Yeraltında inşa edilmiştir. Ortasındaki giriş kapısının sağında mihrap solunda da minber vardır. Cami kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekânına toprak zeminden merdivenle aşağıya inilerek ulaşılmaktadır. Bu yüzden de camiye Yeraltı Camisi ismi verilmiştir. Caminin güneyde olan girişi dışarıya doğru çıkıntılı olup, iki yanına birer mihrap nişi yerleştirilmiştir. İbadet mekânı içten tonozlu, dıştan da düz toprak damlıdır. Giriş ekseninin karşısında olan mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup, bezeme yönünden bir özellik taşımamaktadır.
Yapıya sonradan eklenen minber oldukça kaba bir görünümde ve herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresinin de geç dönemlerde buraya eklendiği sanılmaktadır.
Mehtap Kadın Camii:
Göynük kasabasındadır. Osmanlı devri eseri olup 1275 tarihinde yapıldığı kitabesinde yazılıdır. Son yıllarda onarım görmüş süslemeleri kapanmıştır.
Karavezir Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. I. Abdülhamit devrinde Silahtar Seyit Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerinde barok üslupta mermer bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabenin üzerinde, yeşil zemin üzerine altın yaldızla işlenmiş madalyon şeklinde Sultan I.Abdülhamit’in tuğrası yer almaktadır.
Kitabe:
“Şahı-Şahani Hamidi Şeyh Sadr-ı Zişan-ı Silahtar Paşa, hayr-ı niyetiyle razı-i Hak içün, kıldı bu cami pür nuribina, sıdkile aşafı alişane, beş vakitte idelim hayr ve dua, tam tarih-i itmamın da oldu bir beyt ile lüfti göya, kıldı bu camii ehya-e lillah-i sahibi Sadr Mehmed Paşa 1193.”
İki renk kesme taştan inşa edilmiş büyük ve tek kubbeli, tek şerefeli bir minaresi vardır. Minberi renkli taşlardan ve Hacı Bektaş mermerlerinden yapılmıştır. Giriş kapısının üzerindeki üç kitabede 1777 de Karavezir Seyit Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Avlusunda bir şadırvan vardır. 1960 yılında onarım görmüştür. İbadet mekânı kare planlı olup, üzeri dört büyük kemer üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Ana mekândan sivri bir kemerle ayrılan mihrap önü ise aynalı bir tonozla örtülmüştür. Mihrap yedi köşeli bir niş şeklinde olup, istiridye motifleri ile tamamlanmıştır. Mihrap nişinin yedi yüzü mermer sütunlarla birbirlerinden ayrılmış ayrıca mihrabın iki yanına da birer süs sütuncuğu yerleştirilmiştir. İbadet mekânı on pencere ile aydınlatılmıştır.
Aşçıbaşı Ahmetoğlu Süleyman Ağa Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVIII. yüzyıl eseridir. I. Mahmut devrinde Aşçıbaşı Süleyman Ağa tarafından 1731 yılında yaptırıldığı kitabesinde yazılıdır. Düzgün kesme taştan inşa edilen camiinin basit bir niş şeklinde mihrabı vardır.
Taç Camii:
Tuz köyündedir. Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir.
Kızılkaya Camii:
Kızılkaya köyündedir. Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir.
Ovaören Camii:
Ovaören köyündedir. Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir.
Cuma Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVI. yüzyıl eseridir. Yavuz Sultan Selim zamanında Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Kare planlı bir camiidir. Dışarıdan merdivenle çıkılan sembolik bir minaresi vardır.
Hacıbektaş Tekkesi Camii:
Osmanlı devrine ait olup XVI. yüzyıl eseridir. II. Mahmut’un 1826'da Yeniçeri Ocağı'nı kaldırıp, Alevi-Bektaşi Tekkelerini kapatarak, Hacıbektaş'a Nakşibendî Şeyhi atadıktan sonra 1834 yılında yapılmıştır. Fakat buraya gelen Nakşî şeyhleri daima Bektaşi olmuşlardır. Bunlardan birisi Yahya efendidir. Nakşî şeyhi Said Efendi de, Sivaslı Nebi Dedebaba zamanında, dergâha gelişinden altı ay sonra Bektaşi olmuştur.
MİHMAN EVİ (Konuk Evi):Eskiden tekkeye gelen misafirlerin ağırlandığı yer olarak kullanılmıştır. Mihman Evi iki odalıdır. Birinci oda dikdörtgen biçiminde, olup yüksek küçük pencereleri, gömme dolapları ve bir ocağı bulunmaktadır. İkinci oda girişin sağında tek penceresi ve ocağı bulunan bir odadır. Bugün müze deposu olarak kullanılmaktadır.
Ulu Camii:
Selçuklu devrine ait olup XIII. yüzyılda yaptırılmıştır. Karaman oğullarından İbrahim Bey tarafından yaptırılan onarım sırasında bir de minare ilave edilmiştir.
Karamanoğlu Camii:
Osmanlı devri eseri olup XIV. Yüzyıla aittir. Karaman oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır.
Taşkınpaşa Camii:
Taşkınpaşa köyündedir. Selçuklular devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir. Anadolu beylerinden Hamit oğullarından Kara Mahmut Taşkınpaşa tarafından yaptırılmıştır. Minber ve mihrabı Ankara Etnografya müzesindedir. Bugün beyaz badana ile boyanması nedeniyle çirkinleştirilmiş portali geometrik bezeli bordürlerle süslüdür. Kesme taştan inşa edilmiş camii, kıble yönünde 3 nefli, on bir tonozla örtülüdür. Kemerler mermer başlıklı payeler üzerine oturur. Caminin üzeri ise düz toprak damdır. Cevizden kakma tekniğinde yapılmış ahşap mihrabı bugüne kadar kalabilmiş önemli bir örnektir. Mihrabın etrafındaki iki sıra bordür arabesk süsleme ve ayetlerle süslenmiştir.
Reşadiye Camii:
Aksalur kasabasındadır. Osmanlı devrinin son eserlerinden olup 1919 da Şeyhülislam Hayri Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Medreseler
Damat İbrahim Paşa Medresesi:
Medrese dikdörtgen planlıdır. Avlu kubbeli revaklarla çevrilidir. Kuzey-Doğu köşesinde medresenin dershane kısmı yer alır. Üzeri 7,60 m. çapında pandantifli bir kubbeyle örtülüdür. Kubbe içi ve pandantifler kalem işi tekniğiyle süslenmiştir. Külliyenin kütüphanesi olan bu kısım bugün şehir kitaplığıdır. Medresede, içlerinde ocak ve dolap nişleri olan 17 talebe hücresi vardır.
Gülşehir Karavezir Medresesi:
Osmanlı devrine ait olup 1778 de Karavezir Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Düzgün kesme taşlardan yapılan bina L şeklinde inşa edilmiştir. Giriş kapısı üzerinde 1778 yılında yapıldığına dair 4 satırlık bir mermer kitabesi vardır. Kütüphane olarak kullanılmaktadır.
Ürgüp Yahya Efendi Medresesi
XV. yüzyıl Osmanlı eseridir. Halen cami olarak kullanılmaktadır.
Taşkınpaşa Medresesi
Ürgüp-Soğanlı yolu kenarında, Ürgüp'ün 20 km. güneyindeki Damsa (Taşkınpaşa) köyündedir.
Üst örtüsü tamamen yıkılmış olmasına karşın girişin hemen solundaki merdivenlerden en az iki katlı olduğu anlaşılmaktadır. Batı taraftaki portalinde görülen zengin taş işçiliği klasik Selçuklu üslubundadır. Portal, tamamen geometrik ve bitkisel motiflerle süslüdür. Girişin üstünde yer alması gereken kitabesi kayıptır. Basık kemerli girişin hemen sağında medresenin mescidi bulunur. Mihrabı portalde olduğu gibi zengin bitkisel motiflerle süslüdür. Üst kısım palmet dizileri, çift sıra bordürü ise bitkisel motiflerle bezelidir. Dikdörtgen planlı üzeri açık avlunun etrafında birbirinden bağımsız mekânlar yer alır.
Türbeler
Nevşehir Hasan Dede Türbesi
Osmanlı devri eseri olup XVIII. yüzyıla aittir. Tek kubbeli küçük bir türbedir. Restore edilmiş ve etrafı çiçeklik haline getirilmiştir.
Hacıbektaş – Hacıbektaş-i Veli Türbesi:
Külliyesi içinde meydanın sağındadır. Klasik Selçuklu devri kümbetleri tipindedir. Türbenin kapısı mermer işlemeli ve bir mihraba benzer. Kapının önüne Huzur-u Pir denilir. Türbede Hacıbektaş’ın üzeri işlemeli puşidilerle örtülü yüksek bir sandukası bulunmaktadır.
Hacıbektaş – Balım Sultan Türbesi:
Dergâh külliyesinde üçüncü avlunun güneyindedir. Piramit külahlı klasik kümbetler şeklinde türbenin önünde üç kemerli bir eyvan vardır. Eyvandan küçük bir kapı ile Balım Sultan’ın sandukasının bulunduğu odaya girilir. Buradaki ikinci sanduka Balım Sultan’ın kardeşi Kalender Mürsel Bali’ye aittir.
Türbe kesme taştan, içerisi kare planlı, dışı sekizgen gövdeli olup üzeri sekizgen taş bir külahla örtülmüştür. Külahın ucundaki alem gökyüzüne doğru uçan bir güvercin şeklindedir. Türbenin girişinde kalın taş duvarlar arasına iki sütunlu, yuvarlak kenarlı bir giriş eklenmiştir. Türbenin içerisinde kollarında ejder ve buket taşıyan güvercin heykellerinin bulunduğu büyük bir şamdan ile küçük şamdanlar ve levhalar bulunmaktadır. Ayrıca türbenin kuzeyindeki bir niş içerisinde de Balım Sultan’ın kardeşi Şah Kalender’in mezarı vardır.
Hacıbektaş – Güvenç Abdal Türbesi:
XIV. yüzyılın eserlerindendir. Külliyenin Kırklar Meydanı’nın batısındaki sekiden Güvenç Abdal Türbesi’ne geçilmektedir. Yapıdan bağımsız bir durumda olan türbe kemerli bir tonoz ile örtülmüştür. Türbe içerisinde üç sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalar Güvenç Abdal, kızı ve hizmetçisine aittir. Güvenç Abdal ile ilgili yaşam öyküsü Hacı Bektaşi Veli Velâyetnamesi’nde anlatılmaktadır
Hacıbektaş – Bektaş Efendi Türbesi:
Şehrin güneyindedir. Piramit külahlıdır. Türbe kesme taştan yapılmış olup, Balım Sultan Türbesi ile aynı işçiliği göstermektedir. Türbenin önünde dikdörtgen planlı kesme taştan, üzeri kırma çatılı bir giriş bölümü bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde Hacı Bektaşi Veli’nin soyundan Çelebi Cemaleddin Efendi’nin 1904-1906 tarihli onarım kitabesi vardır.
Hacıbektaş – Kadıncık Ana Türbesi:
Şehrin kuzeyindedir.
Ürgüp – Kılıç Aslan Türbesi:
Selçuklu devrine ait olup XIII. Yüzyıl eseridir. Kesme taştan kare planlı, tek kubbeli bir yapıdır.
Ürgüp – Altı Kapılı Türbe:
Selçuklular devrine ait olup XIII. yüzyıl eseridir. Kadı kalesi Uçbeyinin karısı ve kızları için inşa edilmiştir. Düzgün kesme taştan altıgen planlı bir türbedir. Üstü açıktır. Kapısına iki taraflı merdivenle çıkılır. Osmanlı ordusu Nizip savaşından dönerken Ürgüp’e girmiş ve şehri yağma etmişlerdir. Yerli halk da bu türbeye girerek orduyla silahlı çatışmaya girmiş ve bu çatışmanın kurşun izleri türbe duvarlarında hala mevcuttur.
Ürgüp Rükneddin Türbesi:
Temenni tepesindedir.
Kiliseler
GÖREME ( KORAMA, MATİANA)
AÇIK HAVA MÜZESİ İÇİNDEKİ KİLİSELER
Manastırlar
Açık Hava Müzesi’nin “merkez noktası” ndan başlayalım. Müze girişinde tam karşıda duran yapı 11. yüzyılda resimlenmiş olan Kızlar Manastırı’dır. İçinde küçük bir şapel, yemekhane ve odalar vardır. Altı katlıdır. Şapeli “Kızıl Kilise” olarak da anılır; çünkü kırmızı ağırlıklı renklerle bezenmiştir. Erkekler manastırı’nın ise ayırıcı bir özelliği yoktur.
Yürüyüş yolunda sağdan başlayarak şu yapılar sıraya dizilmiştir: Aziz Basileos, Elmalı, Barbara, Yılanlı, Yemekhane, İsimsiz Şapel, Karanlık Kilise, Katerina ve Çarıklı.
Anlatımda bu sıraya uymayacağım; özellikle Çarıklı, Karanlık ve Elmalı Kilise üçlüsünün mantıksal, teknik ve estetik benzerliği nedeniyle onları art arda değerlendireceğim.
Aziz Basileos Mezar Şapeli
Sütunlarla iki bölüme ayrılmış, desen ve süsleme hemen hemen hiç olmayan genişçe bir mekândır. Giriş bölümündeki mezar yoğunluğu burayı adeta kapalı bir türbeye, bir aziz gömütlüğüne benzetiyor. Başka mezar şapellerinde olan dinsel törene uygunluk havası burada göze çarpmıyor. Bunun nedeni beklide ikinci nefin amorf yapısıdır. Burada üç belirsiz apsis, bunların üzerinde de birkaç resim vardır. Güney duvarında ejderi öldüren Aziz Yorgos, İsa ve hırsızları konu edinen bir resim ve apsiste Desis sahnesi yer alır. Kuzey duvarında atlı aziz Theodoros’un resmi görünmektedir.
Azize Barbara
Bölgenin resim bezeme sanatı açısından en ilginç olanıdır. Halk sanatlarına benzer bezemeleriyle, ilkel resimleriyle dikkat çekicidir.
Yemekhanelerden birinin tam karşısına düşer, iki sütunludur, üç apsisi vardır.
Kilisede resim sanatı adına yalnızca girişte solda göze çarpan Azize Barbara ile ejderi öldüren kutsal atlıların, Theodoros ve Aziz Yorgos’un betimlerini dikkate almak gerekir. Diğerleri belli ki ressam papazların bir nedenle olmadığı sırada hevesli bir çömez tarafından yapılmışa benzer. Resmi yapan usta hangi nedenle gitti, öldü mü, yoksa geç mi geldi bilinmez.
Girişte solda bir mezar odası da bulunan bu şapel, Kapadokya’nın en ışıltılı, en çocuksu kilisesi gibi gelir bana.
Yılanlı (Aziz Onuphorios) Kilise
Tek nefli, uzun dikdörtgen planlı bir şapeldir. Girişte solda Aziz Oenisimius, atlı Aziz Theodor ile Konstantin ve Helena’nın resmi vardır. Azize Eleni Haçı, ana-oğul un birlikte tuttuğu bu haçtır. Karşıda İsa ve şapelin bağışçılarından birinin resmi görülür. Sağda ise Aziz Onuphorios vardır. Çölde çıplak ve çilekeş bir yaşam süren bu aziz, çile haliyle çıplak olarak çizilmiştir. Tasvirlerde Aziz Onuphorios; çıplak, uzun saçlı, iri göğüslü, önünde edep bölgesini örten bir palmiye ağacı ile görülür. Kilise 11.yüzyıla tarihlenmektedir.
Elmalı Kilise
Karanlık, Çarıklı ve Elmalı kiliseler bir üçlemeyi akla getirir. Sanki kayayı oyan mimarlar Karanlık ve Elmalı’da aynı okuldandı, ressamlar ise Çarıklı, Elmalı ve Karanlık’ta aynı kişiler idi. Akademik çalışmalarda bu üç kiliseye “sütunlu grup” adını verirler. Her üç kilisenin yoğun resim içeriği, bu kiliselerin ayin amaçlı olduğunu açığa vurur, çevrimli öyküleme yoktur.
Elmalı kilise hacim olarak en düzgün kesilmiş olanıdır. Karanlık kilise ise resim tekniği bakımından zirveye çıkmış olanıdır. Sanki ressamlar Elmalı’da eskiz yapmış, Karanlık’ta uygulamış gibidir.
Dört sütunlu, üç apsisli, kare içinde haç planlıdır. Dokuz tane küçük kubbeciği onun ayırıcı özelliğidir. Bu kubbeciklerin hepsinin içinde birer resim vardır. Apsis önündeki kubbecikte Mikail’in resmi bulunduğuna göre Elmalı Kilise’nin eski adının Arhangelos Kilisesi olma ihtimali yüksektir.
Sahneleri: doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, Lazarus'un dirilmesi, başkalaşım, Kudüs'e giriş, son akşam yemeği, ihanet, İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta, İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme inişi, kadınlar boş mezar başında, İsa'nın göğe çıkışı, aziz tasvirleri, İbrahim peygamberin misafirperverliği ve üç Yahudi gencin yakılması gibi sahneler resimlenmiştir.
Kiler / Mutfak / Yemekhane
Yılanlı kilise ile Karanlık kilise arasında yer alan üç yapı yan yana olup, birbirleriyle bağlantılıdır. Kiler olarak kullanılan ilk mekânda erzakları depolamak için oyuklar, mutfakta ise yöre köylerinde hala kullanılan topraktan yapılmış “tandır” adı verilen bir ocak bulunmaktadır. En son bölümde ise yemekhane yer alır. Girişin sol tarafında 40-50 kişinin yemek yiyebileceği taştan sıra ve masa, sağ tarafında ise tabanda üzüm ezmek için bir şıra hane vardır.
Karanlık Kilise
Manastırın mekânları ve kilisesi kuzeyde dışa açık, batıda ise büyük bir kısmı yıkılmış küçük bir avluyu çevrelemektedir. Avlunun güneyindeki kaya kütlesinde mekânlar iki kat halinde düzenlenmiştir. Altta önü açık, düz tavanlı bir giriş mekânı yer alır. Güney duvarı plasterlerle üç bölüme ayrılmış ve her bir bölüm atnalı kemerlerin oluşturduğu kör arkadlarla bezenmiştir. Üç kapı içteki mekânlara geçiş sağlar; doğuda kayadan bir masa ve oturma yerleri içeren yemekhane yer alır. Üst katta üç oda vardır; bunlardan kuzeydeki doğrudan alttaki girişin hizasında olup kendi içinde kubbe ve beşik tonozlarla örtülü dört kısma ayrılmıştır. Bu mekânın kuzey cephesi bugün yıkılmıştır. Ancak doğudaki küçük bir kalıntı cephenin orijinalde atnalı kemerli kör arkad ve çift basamaklı kör kemerlerle bezendiğini göstermektedir. Avlunun doğu duvarında kilisenin girişi yer alır. Girişten kaya kütlesinin içine doğru uzanan merdivenli bir dehliz yapının narteksine bağlanır. Dikdörtgen planlı ve beşik tonozlu narteksin güneyinde küçük bir mezar mekânı bulunmaktadır. Karanlık kilise dört serbest destekli kapalı Yunan haçı tipinde inşa edilmiştir; üç apsisi vardır. Merkez mekân, doğu haç kolu ve dört köşe mekânı kubbelerle, diğer haç kolları beşik tonozlarla örtülüdür. Naos alçak bir oturma sekisiyle çevrelenir; giriş kapısının ve ana apsisin yanlarında birer özgün oturma yeri görülür. Kilise ve narteks zengin resim programları ile dikkati çekerler; program İncil siklusu, birkaç bani tasviri ve Tevrat kaynaklı bir sahneyi (İbrahim’in misafirperverliği) kapsamaktadır. Freskolar 11. yüzyılın ortasına veya 12. yüzyılın sonu, 13. yüzyılın başına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Müjde, Beytüllahim'e yolculuk, doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, Lazarus'un dirilmesi, başkalaşım, Kudüs'e giriş, son akşam yemeği, ihanet, İsa çarmıhta, İsa'nın cehenneme inişi, kadınlar boş mezar başında, havarilerin takdisi ve görevlendirilmesi, İsa'nın göğe çıkışı gibi sahneler resimlenmiştir. Elmalı Kilise ve Çarıklı Kilise'de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de yer almaktadır.
Çarıklı Kilise
Kare içinde haç planlı olan bu yapı, Elmalı ve Karanlık Kilise ile aynı programa sahip üçüncü ve son kilisedir. Kilise girişi haçın alt kısmından değil yandan olduğu için düzenlemesinde bazı zorunlu değişimler yapıldığı anlaşılıyor; bu değişimlerin en belirgini, dört yerine iki sütun kullanılmış olması ve haç planlı duygusunu vermiş olması ve bu haç planı duygusunu vermesi için narteks bölümünün içeri doğru biraz oyulmuş olmasıdır.
Girişe göre sağda yukarıda doğum, üç müneccim ve başkalaşım sahneleri vardır ki üç müneccim sahnesindeki atların anlatım dolu gözleri çok eğlencelidir.
Azize Catherina Kilisesi
Serbest haç planlı bir mezar şapelidir. İki bölüm halinde düzenlenmiştir. Giriş kapısının bulunduğu bölümde mezarlar vardır. Sonra kapıdan şapele girilir. Tek apsislidir.
Resim sayısı azdır. Girişe göre sağda Aziz Theodoros, solda silik bir aziz(?) resmi vardır. Apsiste Desis ve altında madalyonlar içinde aziz resimleri; templonun yukarısında Konstantin ve Helena; ortada melek Cebrail, sağda ise asker azizler göze çarpıyor.
MÜZE ALANI DIŞINDA KALAN KİLİSELER
Tokalı Kilise
Seferis Doğu sanatı (Suriye) ile Batı’nın (Bizans) kesiştiği bir nokta olarak Tokalı Kilise’yi işaret eder. Burada Keşişlerin kullandığı halk dilinin (demotika), kuralları olmayan yazısını da buna örnek gösterir.
Tokalı kilise karmaşık bir yapıya sahip olan ve ilk bakışta bunu anlamaya olanak vermeyen bir kilisedir. Giriş bölümündeki tonozlu kubbe ve yeraltına doğru inilen bölüm kilisenin ilk yapıldığı erken döneme aittir. Daha sonra kilisenin içeriye doğru açılarak haç planına benzetildiği, tonozlarla bölündüğü ve üç apsis yerleştirildiği anlaşılıyor. Bu bölüm gerçekten de Kapadokya dünyasında rastlayabileceğimiz en yüksek nitelikteki “akademik” resimlerle doludur. Resimlerdeki anlatım becerisi ve orantı, konunun düzenlenişi, renklerin seçilişi bu kiliseyi tüm Kapadokya’nın resim tekniği açısından en yüksek özellikler taşıyan kilisesi olarak görmemize neden olur.
Kilisenin girişinde yer alan ve alt kısma doğru oyulmuş olan bölümleriyle birlikte dört temel odası vardır. Bunlardan ikisi resimlerle donatılmıştır. Girişteki tonoz kubbeli bölümle(Tokalı I), sonradan açılmış olan geniş mekân (Tokalı II). Aslında burası dört bölümün toplamıdır. Tokalı I, Tokalı II, Pareklesion ve Aşağı Kilise(merdivenle inilir, üç apsislidir. Kilise 10.yüzyılın sonuna ve 11. Yüzyılın başına tarihlenmektedir.
10 Nolu Kilise
Tokalı’nın tam üstündeki kayalıkta yer alır. Narteksi yıkık, üç apsisli ve beşik tonozludur. Kilisenin bezemeleri oldukça yıpranmış; sol apsiste Meryem ve İsa, sağdaki havarilerin görevlendirilmesi olabilir. Girişe göre sağda İsa’nın çarmıha gerilişi, solda ise çarmıhtan indirilmiş ve mucizeler betimi seçilebiliyor. Beşik tonozlu kubbede Mısır’a kaçışı, kapının üstünde ise doğum sahnesini seçebildim.
Aziz Eusthatios Kilisesi
Kilisenin girişinde bir zamanlar ahşap bir merdiven olduğu kayadaki deliklerden anlaşılıyor. Şimdi bu merdiven olmadığı için yaklaşık dört metrelik yüksekliğe merdiven dayayarak çıkılabiliyor.
Kilise iki nefli; girişe göre soldaki nef resimle bezenmemiş. Beşik tonozlu asıl yapının tek apsisi ve sunağı var. Sunağın üstündeki resimler harap olmuş. Apsis duvarında sağda Eusthatios betimi görülüyor, solda ise Nikitas adı okunuyor. Apsisin yarım kubbesinde Madalyonlar içinde aziz başları ve burada Teofizitos, Eftatios, Agapios, Akindios gibi adlar göze çarpıyor.
Beşik tonozda madalyonlar ve öyküleyici çevrim var. Kapıdan girince madalyonların altından başlayan üst şeritte Doğum, Çobanlara müjde, Zekeriya ile karısı Elizabet vardır. Alt şeritte Yusuf’un rüyası ve Mısır’a kaçış betimleri görülüyor. Girişe göre sağda Üç Müneccim ve Mucize sahnelerinin yer aldığı bu kilise, Kapadokya kiliselerinde görülen resim çeşitliliğini tanımlamada özel bir örnektir. Çünkü bu resimlerde teknik beceri düşük olsa da, anlatımdaki gayret ve çocuksuluk kiliseye özel bir değer katar.
13 Nolu Kilise
Yalnız haç figürüyle süslenmiş, iki bölümlü bir mezar şapelidir. Süslemelerin basitliği, Kapadokya’ya özgü yerelliktedir. Kubbeleri de öyle; kabartma stilindeki haçların oransız ve düzgün yontulamamış kolları, ancak buradaki beceriksiz ellerin yapılabileceği sadeliktedir.
Teotokos Kilisesi (14 Nolu Kilise)
Çok değişik bir tipte mezar şapelidir. Girişte irili ufaklı mezarların yer aldığı bölümden geçilerek ikinci bir kapıyla tek nefli, beşik tonozlu, templon tipinde tek apsisi olan bir kiliseye girilir.
Çevrimsel öykü yoktur, girişte sağda Nikiforon ve Propokios adları okunabilen atlı azizler, karşıda kral giysili ve ellerini iki yana açmış Danyal(?) ayağının yanında da bir köpek vardır. Girişin tam karşısında Meryem, solda ise büyük olasılıkla Basileos’un resmi görünüyor. Tavandaki haç kabartmaları ve desenler de pek örneği görülmeyecek türdendir.
Mezar odası ve kilisenin konumu kapalı türbeleri andırması yönünden Neolitik çağdan Roma’ya çeşitli etkileri aklıma getirdi; bir kaya mezar gibi burası.
Durmuş Kadir Kilisesi
Bazilika tipindeki bu kilisenin diğer kiliselerden farkı, kilisenin ortasındaki papaz tahtı, iri dörtgen sütunları, vaftiz yeri, birinci bölmedeki duvarlara oyulmuş irili ufaklı mezarlarıdır. Kaya kabartma süslemelerini en güzel örneklerine sahip olan bu kilise 6. ve 7. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Yusuf Koç Kilisesi
Durmuş Kadir gibi Yusuf Koç Kilisesi de adını içinde bulunduğu bağın sahibinden almaktadır. Çapraz tonozlu, haç planlı, iki apsisli, dört sütunludur. Ancak sütunları kırılmıştır. 11. Yüzyıla tarihlenmektedir.
El Nazar Kilisesi
Göreme – Müze yolunun sağındaki vadide, yoldan yaklaşık 800 m. Uzaklıkta El Nazar vadisindedir. Bir peribacası içine oyulmuş El Nazar Kilisesi, ‘T’ planlı, haç kolları beşik tonozludur. Ana apsis haç kollarının birleştiği merkez mekâna açılır. Zeminin tamamı ve apsisin bir kısmı tahrip olmuştur. Sahneleri kronolojik olarak birbirini takip etmekte olan kilise 10. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Müjde, Ziyaret, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Mısır’a kaçış, İsa’nın mabede takdimi, Elizabeth’in takip edilişi, Vaftiz, Lazurus’un diriltilmesi, Başkalaşım, Kudüs’e giriş, İsa çarmıhta, İsa’nın cehenneme inişi, İsa’nın göğe çıkışı ve madalyonlar içinde aziz portreleri.
Saklı Kilise
1957 yılında bulunduğundan dolayı ‘Saklı Kilise’ adı verilmiştir. El Nazar Kilisesi yakınlarındadır. Enlemesine dikdörtgen planlı, ana mekân iki sütun ve üç kemerle ikiye ayrılmıştır. Üç apsislidir. Düz tavan haçlarla ve geometrik süslemelerle dekore edilmiştir. Kiliseyi süsleyen resimler sıva üzerine değil, doğrudan ana kaya üzerine yapılmıştır. Kilisenin etrafında bulunan boyalı bez parçalarının yapılan analizler sonucunda kilisenin boyanmasında fırça yerine kullanıldığı anlaşılmıştır. Saklı Kilise’nin mimarisi Mezopotamya Kilise mimari geleneğine benzemektedir. Kilise, 11.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Desis, Müjde, Doğum, İsa’nın mabede takdimi, Vaftizci Yahya’nın görevlendirilmesi, Vaftiz, Başkalaşım, İsa çarmıhta, Meryem’in ölümü ve aziz tasvirleri.
Meryem Ana (Kılıçlar Kuşluk) Kilisesi
Tokalı Kilise’nin arkasındaki sırtta, Göreme Açık Hava Müzesi’ne yaklaşık 250 m. uzaklıkta, Kılıçlar Kilisesi’nin güneyindeki dik yamaçta yer alır. Nef, enlemesine dikdörtgen planlı, farklı genişlik ve yükseklikteki iki beşik tonozla örtülüdür. Kilise aziz figürleri ve İncil siklusunun dört sahnesini içermektedir. Meryem Ana Kilisesi,11. yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Desis, Beytüllahim’e yolculuk, Doğum, İsa çarmıhta, Meryem’in ölümü ve aziz tasvirleri.
Kılıçlar Kilisesi
Kılıçlar vadisinde Göreme Açık Hava Müzesi’nin yaklaşık 600m.kuzey doğusundadır. Haç planlı, dört sütunlu, merkezi kubbeli, haç kolları beşik tonozlu, batı köşe mekânları, düz tavanlı, doğu mekânları kubbeli olup üç apsislidir. Kilise’nin içi oldukça zengin bir şekilde fresklerle süslenmiş olup uzun bir İncil siklusunu içermektedir. Kılıçlar kilisesi 9.yüzyıl sonlarına, 10.yüzyıl başlarına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Peygamberlerin görünümü, Müjde, Ziyaret, Bakireliğin ispatı, Yusuf'un Meryem'i suçlaması, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Yusuf'un rüyası, Mısır'a kaçış, İsa'nın mabede takdimi, Vaftizci Yahya'nın görevlendirilmesi, Vaftizci Yahya ile İsa'nın buluşması, Vaftiz, İsa ve Zakkeus, Kör adamın iyileştirilmesi, Kudüs'e giriş, Son akşam yemeği, Ayakların yıkanması, Havarilerin komünyonu (Kutsal ekmek ve şarapla takdis edilmesi), İhanet, İsa Hanna ve Kayafa önünde, İsa Platus önünde, Petrus'un İsa'yı inkârı İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta, İsa'nın çarmıhtan indirilmesi, İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme inişi, Kadınlar boş mezar başında, Havarilerin takdisi ve görevlendirilmesi, İsa'nın göğe çıkışı, Pentakost, Meryem'in ölümü ve aziz tasvirleri.
Zelve
Üzümlü ve Balıklı Kilise
Zelve’nin üçüncü vadisinde, bir manastıra ait doğal avlunun doğusundadır. Giriş kısmı yıkılmış olan Üzümlü ve Balıklı Kilise’nin giriş kapısının üstünde tahtta oturan ve kucağında çocuk İsa bulunan Meryem tasviri yer alır. Kısmen yıkık tonozda daire içinde malta haçı taşıyan melek Michael ve Gabriel tasviri bulunur.
Girişin hemen sağında hücre şeklindeki güney şapeli tek nefli, apsisli ve beşik tonozlu olup kenarlarda oturmaya yarayan platform bulunur. Apsisinde kırmızı çerçeve içinde ayakta duran, bir elinde kitap, diğer eliyle takdis eden İsa; apsis cephesi ise içi noktalı basit üçgen ve daire dizileriyle, tonozu ise çizilerek yapılmış Malta Haçı ve konstantrik dairelerle süslenmiştir. Şapel büyük olasılıkla 10.yüzyılda yapılmıştır.
Paşabağları ve Aziz Simeon Hücresi
Göreme-Avanos yolunun sağında, yoldan 1km. İçeridedir. Eskiden ‘Rahipler Vadisi’ bugün ‘Paşabağı’ olarak adlandırılan bu alan, kendine özgü peribacalarıyla doludur. Çok gövdeli ve çok başlı olan bazı peri bacalarının içlerine şapel ve oturma mekânları oyulmuştur.
Üç başlı peribacalarının birinde Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel ve inziva hücresi bulunmaktadır. Dar bir baca vasıtasıyla ulaşılabilen hücrenin girişini antitetik haclar süslemektedir. İçinde ocak, oturma ve yatma mekânları ile ışık girmesini sağlayan pencere aralıkları mevcuttur.
5.yüzyılda Halep yakınlarında münzevi bir hayat sürdüren Aziz Simeon, mucizeler yarattığı söylentileri çıkınca, halkın aşırı ilgisinden kaçarak önce iki metre yüksekliğinde bir sütun üzerinde daha sonra 15m. yüksekliğinde bir sütun üzerinde yaşamaya başlar. Aziz Simeon aşağıya sadece müritlerinin getirdiği az miktarda yiyecek ve içeceği almak için iner.
Kapadokya münzeviler ise bir sütun yerine hazır buldukları peribacalarını oyarak dünyevi hayattan uzaklaşırlar. Peribacasını aşağıdan yukarı doğru oyarak 10-15m. yükseklikteki kaya odalarda yaşar, kaya yataklarda yatarlar.
Ürgüp
Pancarlık Kilisesi
Ortahisar kasabasının güneyinde, Ürgüp-Mustafapaşa yolunun sağındaki Pancarlık vadisindedir. Düz tavanlı, tek nefli ve tek apsislidir. Kilisedeki duvar resimleri daha çok yeşil zeminlidir ve oldukça iyi korunmuştur. İlk bakışta kiliseyi iki farklı sanatçının farklı zamanlarda boyadığı düşünülse de sahneler ve tüm yazılar ayrı ayrı incelendiğinde aynı sanatçı tarafından süslendiği anlaşılmaktadır. Zengin İncil Siklusunu içeren kilisede sahneler frizler halinde birbirini takip etmekte, frizin her iki yanını madalyonlar içinde aziz tasvirleri sınırlamaktadır. Kilise 11.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Aziz Theodore (Tağar) Kilisesi
Ürgüp-Kayseri yolunda 8.5km. sonra sağa dönülüp 8km. daha gidildiğinde Ürgüp ilçesinin Yeşilöz köyüne ulaşılır. Buradaki kilise ‘T’ planlı, merkezi kubbelidir (kubbe çöktüğünden camla kapatılmıştır). Üst katta bulunan galeriye bir merdiven sayesinde çıkılmaktadır. Bu nedenle Kapadokya kiliseleri içinde tek örnektir. Genelde resimleri iyi korunmuş olan kiliseyi üç sanatçı kendi stillerine göre farklı zamanlarda süslemiştir. Aziz Theodore adına yapılmış olan Tağar Kilisesi, 11–13. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Düz tavanlı olarak biçimlendirilmiş ender kiliselerden olan bu kilise, uzunlamasına dikdörtgen olarak planlansa da, duvarları ve tavanının yontulmasındaki düzensizlikler nedeniyle basit bir yapı görünümündedir. Kilise tek apsislidir, giriş kapısının üzerinde iki pencere yeri vardır. Giriş kapısının yanında daha sonra yapıldığı düşünülebilecek, bezemesi olmayan, beşik tonozlu bir mezar şapeli vardır.
Kilisenin her iki duvarında da dairesel kabartmalar içinde Malta haçı var; böyle bir düzenlemeyi başka bir kilisede gördüm diyemem.
Apsiste bir sunak ve iki niş oyulmuş; kendiside büyük bir niş olan apsisle birlikte kutsal üçleme tamamlanmış görünüyor. Apsiste tahtta oturan İsa, onun dört bir yanında Matta, Luka, Markos ve Yuhanna’ yı temsil eden boğa, kartal, melek ve aslan görünüyor. Daha aşağıda ise melek betimleri ve serafimler var. Giriş kapısının hemen üstündeki pencere oylumunun üst tarafına “göğe çekiliş” sahnesi işlenmiş, ressam bu resmi buraya yapmakla sanki İsa buradan çıkıp göğe gitmiş gibi bir duygu vermek istemişe benzer.
Ortahisar
Sarıca Kilise
Kilise kuzey güney yönünde oyulmuş olmasına karşın apsisi doğuya bakar. Girişte tonozlu kubbesi olan bir mezar şapeli vardır. Burada resim yoktur. Sonradan kapısı biraz yıkılarak genişletildiği anlaşılan naosa geçişte, kapının üstündeki tonozlu bölümde Müjde ile Elizabet’i ziyaret resimleri çizilmiştir. Girişe göre soldaki sütunun başlığı üzerinde ise Trifon adı okunabiliyor. Kilise bu noktadan itibaren kubbe ve ana apsise kadar resimlenmiş ve bezeme işi yarım bırakılmış gibidir. Kubbeden kuzey yönüne doğru ilerleyen yapı oluşumunda çok seyrek olarak çizilmiş ikonakırıcı döneme ait semboller vardır. Eğer sıvalar dökülüp de bu semboller ortaya çıkmamışsa, kilisenin bezeme işinin yarım bırakıldığına şüphe yoktur; çünkü duvarların kazıma yoluyla bu hale geldiğini gösterecek hiçbir iz görünmemektedir.
Kilise üç apsisli ve iki sütunlu olarak yapılmıştır. Haç planı göze çarpsa da, sütunların yerleştiriliş şekli ve kiliseye giriş tasarımı bu yapıyı özel bir görünüme büründürüyor.
Sol apsiste Meryem ve çocuk İsa, onların solunda Azize Ana resmi; sağ apsiste ise Aziz Basileos ile Prokopios betimlenmiştir. Üçüncü azizin adı belirsizdir.
Kubbede resim yoktur ancak kubbenin altındaki üçgen bingi alanlarında serafim alanları çizilmiştir. Bunlar Kapadokya’da örneğine pek sık rastlanmayacak güzelliktedir.
Üzümlü Kilise
Ortahisar kasabasının batısındaki Kızılçukur vadisinin hemen başında yoldan yaklaşık 1km. uzaklıktadır. Üzümlü Kilisesi’nin bulunduğu peribacası, keşişlerin yaşadığı bir manastır kompleksi gibi oyulmuştur. Peribacasının alt kısmında kilise, üst kısmında ise duvarları kısmen yıkıldığından dışarıdan rahatça görülebilen tavanında kabartma haç bulunan bir mekân yer alır.
Kilise, tek apsisli, tek nefli ve kare planlıdır. Nefin arka kısmında mezar nişi bulunmaktadır. Düz tavanlı nef oldukça zengin bir bezeme ile dekore edilmiştir. Portakal renkli zemin üzerine daire ve dikdörtgenlerden oluşan haç motifi, etrafında üzüm salkımları ve geometrik motifler resmedilmiştir.
Sahneleri: Apsiste tahtta oturan Meryem ve kucağında çocuk İsa, yanlarında ise melekler Gabriel ve Michael, nefin kuzey ve güneyinde sütunlar arasında 12 havari ve doktor azizler.
Mustafapaşa (Sinasos)
Aziz Basil Şapeli
Mustafapaşa kasabasının yaklaşık 2km. batısında, Gömede Vadisi’nin batı yakasındadır. İki apsisli, dikdörtgen planlı, ve düz tavanlı 2 nefli şapel, iki sütunla desteklidir. Batı nefinin duvarlarında üzeri kırmızı aşı boyası ile süslü yarı kabartma sütunlar ve aralarında nişler yer alır. Doğudaki nef ise oldukça zengin geometrik ve bitkisel motiflerle dekore edilmiştir. Gömede Vadisi’ne bakan, kısmen yıkılmış kapısı olan bu nefin yanında kilise banisine ait olabilecek bir mezar bulunmaktadır.
Doğu nefin apsisi her birinde bir patriğin adı yazılı, etrafı palmetlerle çevrili üç malta haçı ile süslüdür. Tasvirlerin yerine isimleri yazılı bu üç malta haçlarından ortadaki Abraham’ı, diğerleri İsa ve Yakup’u temsil etmektedir. Araştırmacılar bu malta haçlarının cenneti ya da Golgota’daki 3 haçı sembolize ettiğini belirtmektedirler. Tavandaki büyük boyutta, etrafı geometrik ve bitkisel motiflerle boyalı haç, kornişte yer alan yazıta göre Aziz Constantin’i simgelemektedir.
İkonoklastik düşünce ile ilgili bu motiflerin yanı sıra apsisin ön cephesine iki önemli aziz, Aziz Basil ve Nazianulus Aziz Gregory resmedilmiştir. Aziz Basil Şapeli, bazı araştırmacılara göre İkonoklastik Dönem’e ya da daha geç döneme tarihlenmektedir.
Tatlarin
Tatlarin Kilisesi
Acıgöl ilçesinin 10 km. kuzeyinde yer alan Tatlarin kasabasının kale olarak adlandırıldığı tepesinin yamacında yer alır.
İki nefli, iki apsisli, beşik tonozlu olan kilisenin narteksi yıkılmıştır. Oldukça iyi korunmuş olan fresklerdeki sahneler bantlarla birbirinden ayrılmıştır. Zeminde koyu gri, tasvirlerde ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmıştır.
Sahneleri: Apsiste Meryem ve çocuk İsa, Michael ve Gabriel; Constantin ve Helena, Başkalaşım, İsa’nın cehenneme inişi, Kudüs’e giriş, İsa’nın çarmıha gerilmesi ve 9 azizin yanı sıra kiliseyi yaptıran kişinin portresi de yer almaktadır.
Gülşehir (Arapsun)
Karşı Kilise (Vaftizci Yahya Kilisesi)
Gülşehir’in hemen bitişiğindeki bir kaya oluşumunda yer alır. İki katlıdır; birinci katta sembolik resimler vardır, ikinci kat sonradan oyulmuş, ancak birinci ve ikinci katlar arasındaki bölüm uçmuştur. Buradaki resimler içeride yakılan ateşlerden ötürü çok islendiği için fark edilmemiş de olabilir; ancak çok iyi bir restorasyonla yüzyıllarca bekledikleri karanlıktan açığa çıkmış durumdadır.
Gerek alt gerek üst kat beşik tonozlu bir tavana sahiptir. Alt katta bir papaz odası ve şarap mahzeni bölümü de göze çarpar.
Üst kattaki restore edilmiş bölüm Kapadokya ikonografisinde benzeri olmayan, çok geç dönemde bezenmiş(1200 başları) resimlerden oluşur. Benzersizliği yer yer konu bakımından, ama özellikle çizim tarzı bakımından gelir; çünkü buradaki resimler diğer bölgelerdekine bakılarak daha toydur.
Üst kata döner merdivenlerden çıkılır ve apsis, merdivenlerin karşısına düşer. Apsisteki resim doğal nedenlerden dolayı dökülmüşe benzer; sağ tarafta küçük çok küçük bir bölüm bu tahribattan kurtulmuş olsa bile, apsis resmini tamamlamak için yetersizdir.
Kilise tek apsislidir; apsisin sağında ve solunda tek sütunlu, küçük kubbeli iki tane “baldeken” dizaynını andıran, komünyon amaçlı birer bölme vardır, sütunları zarar görmüştür.
Apsis tonozunda Mikail ve Cebrail’in; apsisin ön yüzeyinde solda bir azizenin, sağda ise azizin resimleri görülüyor. Özellikle apsis bölümünde gerek resimlemede gerek mimarlıkta simetrik düzen ve özgünlük çok belirgin. Burada bir örneğine de Gümüşler’de rastladığım müjde sahnesi var. Apsise yüzümüzü çevirince solda üstte Cebrail ve bir güvercin, üstte ise bir güvercin ve Meryem görünür. Cebrail müjdeyi verdiği anda simgesi güvercin olan Kutsal Ruh’un Cebrail’den Meryem’e geçişi bundan daha güzel anlatılamazdı.
Açıksaray Harabeleri
En önemli ve belirgin farkı Kapadokya kiliselerinde pek rastlanmayan dış cephe süslemeleridir. Açıksaray bin altı yüz yıllık tarihiyle çok yıpranmış ve ikonakırıcı dönemin izlerini fazlasıyla taşımış olmasaydı Kapadokya’nın en çok sevilen bölgesi olabilirdi. Ne yazık ki, şimdi resim olmayan katı bir sembolizmin eskiliği içinde önemini anlayacak birilerini bekler gibidir.
Açıksaray Lidyalıların bir zamanlar bölgedeki egemenliğini anımsatır biçimde dış cephe oyma tekniğiyle Göreme, Mazıköy ve Ihlara Sümbüllü kilise çağrışımlarını veren ender yerleşim birimlerinden biridir. Bölgenin ağırlıkla bir manastır yerleşkesi olduğu ve zamanla dinsel merkezin Göreme’ye doğru kayması sonucu önemini yitirdiği anlaşılıyor.
Açıksaray’da üç büyük manastır, on iki kilise ve yerleşim yerleri vardır. Bunların çoğu ağır tahribat görmüş, 5. ve 7. yüzyıllar arasına tarihlenen, ikonadan çok sembolizm ağırlıklı, haç rölyeflerinin bulunduğu yapılardır. Burada dolaşmak eski yaşam tarzını algılamak bakımından bu izlenim uyandırır, bilgiyi algılayacak izler neredeyse tümüyle yok olmuştur.
Hanlar
Hanlar, bir kervanın günümüz ölçülerine göre sekiz saatte alacağı mesafelere kurulmuş konaklama yerleridir. Sultanın yaptırdığı ve avlusunda köşk odası namazgâhı olan hanlara Sultanhanı denilir. Kervansarayların planlanması, geniş arazi içinde hareket etme, araziyi kavrama ve hakim olma gibi bir beceriyle mümkündür. Çağında benzeri olmayan bu organizasyona Bizans, Ermeni ve Gürcü toplumları da aşina değildi.
Hanlar yalnızca yemek yeme, gece konaklama ve güvenliği sağlama özelliği değil, aynı zamanda yatakhanesi, banyosu, ahırı, depoları, hizmetçi ve müzisyen odaları, zanaatkar sergileri, nalbantı, para bozdurma büfesi ve mesciti vardır.
Kervansarayların çoğu 1200’lü yıllarda yapılmıştır. Sık aralıklarla dizilen ve görünüşüyle kaleyi andıran, dışa kapalı bu konaklama yapıları, yolcuların her türlü gereksinimini karşılama düşüncesiyle tasarlanmıştır. Demir kapıları gün batışıyla kapanır, gün doğumu ile açılırdı. Her sınıf ve dinden insana eşit davranılacağına ilişkin vakıf koşulları olan hanlarda, bir yolcu üç gün ücretsiz konaklayabilir, hayvanlara yem bulabilirdi. Baskın ve soygundan zarar görenlerin zararı ödenirdi.
Selçuklular Justinyen zamanında İstanbul’u merkez alacak şekilde planlanmış olan kervan yollarının önemini yeni bir yol ağı oluşturarak azalttılar. Bu yeni yol ağının merkezi Konya idi. Kervansaray yapı formu da bu düşüncenin ürünü olarak şekillendi ve yarım yüzyıl içinde Selçuklu şehirleri kervan yollarını birleştiren hanlarla donatıldı.
Sultan hanlarında avlunun merkezine bir mescit yapmanın anlamı, yalnız sultan tarafından kullanılmasa bile onun varlığını sürekli olarak belli etmek olsa gerektir. Avlu veya divan merkezlerinde yer alan ve ribat denilen kutsal hücre yapımının, Budist viharalarını andırdığı düşünülmektedir. Kubbeli olan bu merkez yapı dört ayak üzerinde durmakta ve dört ana yönü belirleyerek bir evren simgesi oluşturmaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri Ağzıkarahan’dadır.
Anadolu kervansarayları kesme taştan yapılmış kütlesel yapılardı. Genellikle bir kapalı bir de açık bölümden oluşuyorlardı.
Çok ayaklı yapım sistemine dayanan kervansarayların kapalı bölümleri kilise mimarlığındaki gibi uzunlamasına gelişir ve genellikle üç veya beş sahından oluşur. Konya-Aksaray yolu üzerindeki Sultan Han dokuz sahınlıdır.
Anadolu’daki ilk sultan hanı Aksaray-Nevşehir yolu üzerinde olan ve 1229’da yapılan Alay Han’dır.
13.yüzyıl sonlarına doğru sultan hanı yapımı yavaşladı. Kesik köprü kervansarayı 1268’de yapıldı; Selçuklular döneminde tarihlenen en eski kervansaray budur.
Ağzıkarahan
Aksaray- Nevşehir karayolunun 15.kilometresinde bulunan han, Selçuklu kervansaraylarının en iyi korunanlarındandır. Yapımına 1231 yılında Alaaddin Keykubat zamanında başlanmış, oğlu Keyhüsrev zamanında tamamlanmıştır.
Taç kapının karşısında 4 kemer üzerine kurulan köşk mescit bulunur. Ağzıkarahan’ın kapalı bölümü diğer sultan hanlarında olduğu gibi taç kapının karşısında değil; yanda girişin solundadır.
Sarı Han
Avanos-İncesu arasında yer alır. Sultan II. İzzettin Keykavus zamanında yapılmış, 2000 metrekarelik bir alana oturan bir yapıdır. Giriş kapısının üstünde, merdivenle çıkılan bir mescit vardır. Avlu çevresi güney yönünde tonozla örtülüdür. Çok bakımlıdır ve iyi restorasyon görmüştür. Kapalı bölüm, giriş kapısının tam karşısında kapısı olan kuzey-güney yönünde dikdörtgen bir yapıdır. Prizmatik kubbe bunun üstünde yer alır.
Alay Han
Nevşehir-Aksaray arasında yer alan bu yapının Anadolu’da yapılan ilk han olduğu genel kabul görür. 1192 tarihinde yapıldığı anlaşılan bu yapı, taşıdığı önemin aksine bugün çok bakımsız ve viran haldedir.
Buna karşın yapının giriş kapısı üstünde yer alan kabartmada, çift gövdeli, tek başlı bir aslan betimlenmiştir ki, bu rölyefin Türkiye’de başka bir benzeri yoktur. Yandan gösterilmiş vücutları, cepheden gösterilmiş başka bir başla birleşen aslan kabartması E.Pottier tarafından eski Doğu sanatından itibaren izlenmiş ve Doğu kökenli olduğu anlaşılan bu motif Girit-Miken, Etrüsk ve Yunan sanatlarına türlü biçimlerde geçmiştir. R. Bernheimer’e göre Roma sanatında bu betim ilk kez Villaviciosa’daki 1023 tarihli San Salvador Fuentes Kilisesi’nin bir sütun başlığında görülür. İtalya’da 12.yüzyılda, Avrupa’da ve aynı yüzyıla ait Sicilya İslam sanatı çerçevesine giren Capella Palatina’da tavan resimlerinde figüre rastlanır. Burada figür zamanla dekoratif bir anlam da kazanmıştır ve bazen kanatlı olarak betimlenmiştir. Yine Türkistan’ın Uzbek bölgesinde, Amuderya kenarındaki Tirmiz şehri kazılarında ortaya çıkarılan bu bezeme örneğinde Helenistik etki dikkat çekmektedir.
Alay Han’ın karşısında ancak temelleri ve bazı duvarlarından izler kalmış olan başka bir yapı daha olduğu düşünülebilir. Aslında acıklı olan şu ki, Alay Han olarak andığımız yapı, büyük bir kervansarayın kapalı bölümüdür; açık avlusu yıkılarak ortasından yol geçirilmiş ve tarihimizin en önemli yapılarından birisi tam bir yıkıma uğratılmıştır.